Hey Külâhım...
şimdiyim ve buradayım, hamdolsun teçhizatım bir arada.
bomba yemedim kafama, kurşun isabet etmedi sırtıma.
[ne talih, yüzde kaç nesli azalmışların yanında]
bıçaklanmadım kalbimden desem inanma ama,
kalbi delik deşik olmayan kaldı mı dünyada?
kalp değil ki delinsin, deliklerden ışık girsin.
ışık girmeyen kalbe doktor ne etsin?
ancak çelik kokusu, sade demir soğuğu
kapkara bir naylon parçası,
ateşin bile değmekten korktuğu.
işte Ortadoğu...
insanın başladığı
ve insanın son bulduğu.
bir yanda İsrailoğlunun kalleş varoluşu
öte yanda Müslüman kılığında hain bozguncu
hangi hakla vurursunuz alçaklar
yattığı yerde Yunus'u!
kelimelerden kurşun yapabilsem
ve şu kaba mahluku
kelamıkibar kefeniyle
kağıdın derinliklerine gömebilsem!
di' mi, ne güzel olurdu.
nerede öyle şairlik
öyle efelik, öyle serdengeçtilik!
yaşanmayan kelime ancak sergilik!
di' mi, çok doğru.
***
[içtiğim yel
yediğim yol]
Kadir hürmetine af, afiyet, sekine
Bayram şerefine bir durup düşünce
oysa bilmem ki gece nerede?
hangi toprağa saklı şehirde?
gelip kuşatsa kalp adasını
ak yelkenli gemileriyle
dikse kalesine yeşil sancağı
esmer kollu yiğitleriyle,
ossaat teslim olma mı
gönül orduları komutanı
tevhid marşı eşliğinde...
saralım filmi geriye
bakalım gözün seyrine
koca karınlı gemide
şarap rengi denizde
kan mı o, yoksa su mu
kana kana içtiğim
gömgök odisede?
yokluktan varlığa
sığına sığına
yüzdüğüm havada
uçtuğum denizde
geldiğim toprakta
sarıldığım ateşte
zünnarı kesik, ipi zinde
Ay'a sokuldum bir gece.
öptüm yüzünü ve başını
sordum varlık nerede?
ayın ve günün varlığı
anın ve anlağın varlığı nerede?
ne tütün, ne tunç, ne altın
bıraktım kuruyu ve karayı
gemi azıya aldım, çözdüm palamarı
sarp burunlardan, tekinsiz boğazlardan
kara enginlerden, fırtınalı göklerden
geldim çağıl çağıl, zârı zârı
geldim varlığın sesine,
sesinde şiire dönüşmeğe.
öptü yüzümü ve başımı
gönderdi geri gemiye.
onbeşlik bir çehreyle
bir iftar vakti geldi
ansızın solumda belirdi
sanki o aşk ben meşk
oruç açtık birlikte
su üstünde, zeytin ve incirle.
gözlerimizden öpünce gece,
döşedi altından yolu denize.
varlıktan bir nişaneyle
ısmarladı gemiyi yola ve yele.
esti batı, şişti yelken
göründü kara, güneş inerken
sarışın manzarada o güzel gölgeler
nasıl da içe işleyen hafız Sirenler
ve tüm maviler toplaşıp
karşılamaya gelmişken,
gel de yakma bir sigara
gel de yanaşma karaya!
diye ünledi yanık kürekler.
ne tütün, ne tunç, ne altın
bıraktım kuruyu ve karayı.
yoksa nasıl anlasın
Akdeniz'in asude batısı,
kanlı doğusun hâlını.
[Bayram külâhım, Ortadoğu'ya hakiki bir bayram inşallah.
http://www.youtube.com/watch?v=h1fYDBib39s]