30 Nisan 2015 Perşembe

Bağçe



"en şen gönüllerde yine gam buldum
her zevkin sonunda bir elem buldum
teselli yerine hep sitem buldum
ağyare derdimi açtım açalı"

bağçedeydik.
ruhi bir mevsimin içindeydik.
bahar, güneş ve rüzgâr
ürpertisinde dirilmiştik.

hani düşünceli Rus gibi,
zamanın resmine bakıyorduk.
yahut cesur İtalyan gibi
ölümün formunu çiziyorduk.

bak dedi, çukuru gösterip
biçilmiş çimleri, budanmış dalları,
kurumuş yaprakları, ölmüş haşaratı
yağmuru, karı, güneşi, boranı
bu çukura doldurup bekliyorum.
sonunda ne oluyor biliyor musun?
toprak! zengin, velut ve yeni...
ölülerden hayat fışkırması
ne güzel, değil mi?

şaşırdığımı görünce gülümsedi:
biraz çöp, biraz ceset, biraz karbon
neyle doldurursan onu bulursun
toprakla doldurursan toprak
boşlukla doldurursan boşluk
mânâyla doldurursan mânâ...

bak dedi, çukura bakıp
ölümden sonra hayat diyorlar
ölümden önce hayat mı var?!
körlerin ironisi körlere
sağırların satiri sağırlara
ne varsa osun, çukurda...

bak dedi, çukura inip
yaşamak bir "teorema"
toprağa girip toprak olmadan
yaşamayı yaşamak sanmak
yemek içmek, yatıp kalkmak
mal mülk, çoluk çocuk
çoklukla oyalanana
ne önce ne sonra
yok ki zati yaşamak...

ne demişti şair:
ancak sessiz olan
doğruyu söyleyebilir.
ölümden sessizi varsa
lütfen buyur getir.

sesi duymayan
sessizi nasıl duysun
işte espri, işte şiir.

[Fotoğraf @Selçuk]

Qualia

ölüversen öyle zahmetsiz bebek gibi, çocuk gibi memeden yeni kesilmiş adın okunan yüzünde tamam bir gülümseme boran fırtınan dinmiş  ateşin ...