sesin kayığına binip
obualar küreğim
theorbo yelkenim
gülnihâl yârenim
uzaklaştım karadan
yaklaştım uzağa.
gözlerimden
Akdeniz fışkırdı o lâhza.
obuanın deliklerine basa basa
gülün dikenlerine tutuna tutuna
tırmandım göklü seslerin arasına
kalem gıcırtısı ve kağıt hışırtısı
bir an sandım ki sidretül münteha
güldüler Allah'tan heman bana.
bir bülbül öttü
bir dudak öptü
bir idrak sustu
müzikal bir cümle kuruldu da
aşağıdakilerle yukardakiler
buluştular tenhada
o ağacın altında.
gözlerimden,
gözlerim fışkırasıya...
o lâhza
kavruk bir ses
kırmızı, biberli ve Akdenizli
ağıt gibi, ateş gibi, aşk gibi
veryansın etti.
dövdü yeri ökçeleri,
dürdü göğü lâl entarisi.
ver yansın!
ver ver yansın...
ne demişti hani
ışıkla yazı yazan seferi:
insan dediğin
toprağın tuzu biberi.
başka türlü bir zaman
benim istediğim
ne düne benzer
ne yarına
şimdiki gibi değil
yaşadığım an
gördüğü başka
duyduğu başka...
yeni bir zaman bulamazsın
başka bir devran bulamazsın
o an arkandan geleceksin
dönüp dolaşıp
o esnada öleceksin.
Datça ya da İthaka
C. Yücel veya K. Kavafis,
yahut bendeniz...
[Fotoğraf @Malta]