21 Aralık 2016 Çarşamba

Yeldâ


öpücük deryasında boğulsam ve
beni yârin dudaklarına gömseler

yazın son sivrisini öldürdüm
ve haşat ettim
güzün son haşeratını
yazın son kelimesini düşünürken
yumuşacık çıtırdattım
takvimin son yaprağını

harflerin arasına sakladım
bazı mevsimsel kalıntıları
bereket unuttum sonra
hem sakladığım arayı
hem gizlediğim yarayı

bir kuyuyu kazdım
bir merdiveni çıktım
heman unuttum sonra
vardığım saf rüyayı

bir sis bürüdü Boğaz'ı
biçimin sınırı dağıldı
ah sis!
yüzümden çizgileri
silecek kadar sarsıcı,
çizgilerimi yine göğe
çizecek kadar bağışlayıcı...

cerbezeli ve deryadil
işte göksel formun
kaba hatları...

***
Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilir
Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç sâat

Sâbit

[Fotoğraf @İstanbul, Ayaspaşa]

Qualia

ölüversen öyle zahmetsiz bebek gibi, çocuk gibi memeden yeni kesilmiş adın okunan yüzünde tamam bir gülümseme boran fırtınan dinmiş  ateşin ...