16 Ekim 2017 Pazartesi

Uvertür


âşıksan âşıksın
âşıksan hep
değilsen hiç... 

şu mavi defterdeki
satır satır bulutların
kabarık yastıklarına
sırtımı dayayıp
ben de onlara karışıp
geçip geçip gitsem...

gitsem de lodosa kalmasam
göğsü çiçeğe durmamış divane gibi
ya da kenzi açılmamış virane gibi
hem yazılamamış bir şiir gibi
buralarda dönüp dönüp durmasam

sevdiğim bir şarkıyı dinlesem
sevdiğim bir insanla söyleşsem
sevdiğim fotoğraflarına baksam
sevdiğim bir rejicinin
ve kurgusuna hayran olsam
sevdiğim bir zaman kesitinin

seveceğim bir şiir yazsam
bakıp bakıp sevineceğim,
okudukça aşkı, gözyaşını
ve kendimi
hatırlayabileceğim

demişim, sevdiceğim
şu devasa gök kapını
durmadan çalan kim?
çalıp çalıp kaçamayan
göğünün altından
bir yere kımıldayamayan
şu aciz aşkın kim?

kim kimse
kimse kim...

Eleni hanımlar
ve dahi İbrahim beyler
yeni plak doldurmuşlar
mevsim olmuş sonbahar
to do list, don't do this
araya kaynak yapmaklar
üstüne kat çıkmaklar
bir şiirin, bir duanın
bir duygunun bir türlü
künhüne varamamaklar

kim kimesne...
bir kimliği de böyle
yarım yurum, dağınık
çarpık çurpuk, çapraşık
bırakmaklar...

[Fotoğraf @Ayaspaşa]

Qualia

ölüversen öyle zahmetsiz bebek gibi, çocuk gibi memeden yeni kesilmiş adın okunan yüzünde tamam bir gülümseme boran fırtınan dinmiş  ateşin ...