"Tevhide tapşır özünü
Kimseye açma râzını"
Niyâzî-i Mısrî
ne beni anlayabildim
ne seni bilebildim
ne emrin tutabildim
ne emrin tutabildim
ne yasağa uyabildim
sıkıldım bu debdebeden
sıkıldım bu debdebeden
usandım benden ve senden
amma ne bir yere kaçabildim
ne bir yerde saklanabildim
amma ne bir yere kaçabildim
ne bir yerde saklanabildim
ne adım atabildim
ne adın diyebildim
ne kapında durabildim
ne kapından ayrılabildim
emanet edip tembihlediğini
emanet edip tembihlediğini
ne sana teslim edebildim
ne kendime saklayabildim
ne kendime saklayabildim
ne hakkın verebildim
ne hakkından gelebildim
ne râzın tutabildim
ne çatlayıp ölebildim
ne sabır bildim ne şükür
ah, bu ağuyu bala dönüştür!
ve oğul balını cana bölüştür!
ve oğul balını cana bölüştür!
lütfen çalakepçe seviştir
gayrı sevildiğime eriştir
tapşır adın son dörtlüğüme
hepten şiirime kendini yerleştir!
bulamıyorum göremiyorum
ne vakitte ne şiirde ne düşte!
varın yoğunu kaldırmış valse
süratinden bakamıyorum
şiddetinden anlayamıyorum
anlayamadıklarımdan
Ay'a duble yol yapıyorum da
Ay'dan gönlüme bir çakıl taşı
dahi getiremiyorum.
--o bücür çakıl kuşunun adına
deniz düdükçünü demişsin a
kabul, her işin ayrı karizma--
ne vakitte ne şiirde ne düşte
seni, 1442'nin apokaliptik Eylülünde
Akdeniz'in atlas çarşafına sarıp içtim
Torosları kıvırıp katladım zıvana diye
ateşledim Chimera'nın yanık nefesiyle
kraterinde yıldızlar yanıp söndü böyle
çok güzel oldun imanıma
çok yakıştın elime ve dimağıma
Chimera söneyazdı sana bakmaktan
Toroslar parçalandı bağırlarından
fayrap ettim ateşi, boğuldu duman
okkalı bir fırt alır almaz esrarından
yıkıldı yokluktan yaptığın bu orman!
biliyorsun hepsini bıraktım
kadim bir ateşbaz vakarıyla
senin gizli tarihine karıştım
ne vakitte ne şiirde ne düşte
ne varlık kaldı ne yokluk
benlikten tek bir harf sade
uzaktan mertek
yakından köstek
dosdoğru bir kılıç kesiği
gökte, denizde ve yürekte!
ne vakitte ne şiirde ne düşte
bulamazsın göremezsin
böyle al sırlı bir ayine!
[Fotoğraf @Çıralı, Eylül 2020]