29 Mart 2010 Pazartesi

Sevmek


çaylaklar gelmiş bugün
geçen hafta leylekleri gördüm
çaylakları henüz göremedim
görsem tanır mıyım onu da bilemedim.
var muhakkak kuşlara yoğun bir ilgim,
aslında ben küllüm gökle ilgiliyim
Ay, kuşlar, güneş, rüzgâr, bulut, şimşek
hepsi de göğün nurlu çocukları mübarek

ben en başta
işleri tamamlamayı severim.
yarım iş yapmaktan şiddetle çekinirim,
obsesif bir karakterim
takıntılı, heyheyli, afakanlı
gel-gitli, esirikli ve
havaleli bir beşerim.
huyum hayra varırsa huyumdur! derim
huyum şerre çıkarsa kurusun! diye inlerim.
ecnebilere göre belki 'control freak'im
kontrolden hazzetmem zannederken
bazan kendimi kontrol üzre bulup
çileden çıkarım, çok pis sinirlenirim.
en çok kendime sinir yaparım, eza ederim
asabımı en çok kendim bozarım ciğerim.
çoğuna göre neyse ki sadece 'freak'im
çocuk gibi tuttururum tatava makamından
sevilmem sanıp ağlarım: sevin beni ulan!
ağlayınca hemen büyürüm, kendime gülerim.
ha yine de pek çok sevilirim
gözünün nuru gibi bakanlar vardır bana
hamdolsun Allah'ıma...
çünkü ben,
çok ama çok severim.

harfleri, kelimeleri, cümleleri
dillerin cümlesini severim.
Türkçeye bayılır biterim.
Söz'ün dilinin önünde haşyetle titrerim.
benim işim yazmaktır.
Seni yazmaya çalışırken
kendimi okumaktır.
zordur, meşakkatlidir, çetindir kimine göre
kimine göreyse dermandır, devadır çileye.

herkesin bir çilesi vardır
çünkü herkesin giyeceği bir hırka vardır.
kimse kimsenin hırkasını giyemez,
kimse kimsenin hırkasını öremez.
yamayı mümkün zannedenler vardır a
onlar da ancak zanlı olarak hüküm giyer,
hırka mırka giyemez.

herkes kendi hırkasını, kendi çilesiyle örmek için
şimdi buradadır.
çile renkliyse hırka renkli olur
çile karaşınsa hırka melankolik durur,
güneşli havalarda unutulur.
çile az ise hırkanın sırtı eksik olur
çile çok ise, hırka yerleri süpürür,
bir türlü uçamaz, yere tutunur.
çile ince ise hırka soğuğu tutamaz, dondurur.
çile kalın ve kaba ise
ah o hırka var ya, hava almaz
ateş topu olur, adamın böğrüne oturur!
çile, örenin meşrebine uygun olursa
hırkası tam da üzerine oturur.
hangisi hırka hangisi mahluk
ayırt edilemez olur.
o zaman o çile ipek olur, atlas olur
gül kokar, lale durur.

ben insanların lale gibi duranını
gül gibi kokanını
yasemin gibi vecde kaptıranını severim.
sevdiklerim o kadar çoktur ki
sevmediklerime hiç sıra gelmiyor
diye çok sevinirim.

yağmuuur
bugün beni yağ beni yuğ
ve göğün çocuklarına
benden bir selam duyur. 

21 Mart 2010 Pazar

Tûba'ya


can gazel, bal gazel
gazelimin sebebi
gül kokulu ipek güzel.
duydum ki
zarif ve lâtif
bir gelin olmuş
derin yeşil bahçelerde gezer.

gül kokulu ipek güzel
-en önemlisi-
beni çok sever.
bense ona bayılırım.
çok mesut
ziyadesiyle bahtiyar
neşeli mi neşeli
hınzır ve nükteli
her türlü azaptan beri
olsun diye Rabbime yakarırım.

çünkü ben
gül kokulu ipek güzeli
"Ben onu çok sevdim
Sen de onu çok sev"
derken duydum.
çok çok uzaklardan kooştuumm
da... sesine kavuştum.
çok yorulmuştum.
ah hem ne yorulmuştum.
işte ben o gece
bu duanın üzerinde uyumuştum.

gül kokulu ipek güzel
mahir ve becerikli
kolajların biricik terzisi
bildiğin pop-artizi
en güzel eserlerinden biri:
rengârenk ruhun gemisi.

can gemi, bal gemi
işte benim sevdiğim hep böyle
gül kokulu ipek birileri...

coşkuyla potilerim
bu şiirimi...

2 Mart 2010 Salı

"Tavrım bir şeyi bulup coşmaktır" *


Mart oldu Mart. Nasıl da ansızın geçti Şubat. Şubatlar hep böyle ansızın geçiveriyor, sırf iki gün eksiği mi bu algıyı yaratan! Ne bileyim anasını satayım. Şubat heybesini haybeye doldurmadığımı umuyorum sevgili külâhım.

soğuktu Şubat,
ben de her şeyden soğudum Şubat'ta.
bırak aşk sıcak kalsın... dedi de neyse ki
aşkı, derûnumda sakladım
üşütmedim karda.

kar yağarken kafayı üşüttüm oysa.
o anın anısı doldu şimdi göz pınarıma.
bir zamanlar kar yağmıştı
şehrin geniş penceresi önünde
iki kişi yan yana seyre dalmıştı.
şimdi o ikiden eser yok.
tekleşti birden anı.
vahdet olsaydı keşke
bu tek başınalığın adı...

karda açan çiçek
baharda solar mı hiç!
böyle meczup olup haykırsam
şöyle çakal olup pavkırsam!
bahara buruk girmenin acısını
hangi kelimeyle bastırsam!

çıkayım şehre karışayım kalabaya
Remy Martin'le oturayım "cool" bir barda.
diyeyim ona:
kadehinde zehir olsa
ben içerim, bana getir!
belli mi olur
Remy Martin belki benim sevgilimdir.
Armagnac'a gelince...
kendisi harbiden 25 damla gözyaşı ise
Metaxa, ipekten mendilimdir.
Remy beni maazallah terkederse
resmi içeceğimdir.
neticede binip gideceğim gemi
Kaptan Morgan'ın emrindeyse de
benim bildiğim bütün kaptanlar
çipuro ehlindendir.

oysa ben
çok yorgunum
beni bekleme kaptan
dememiş miydim!

Şubat öyle apar topar gitti ki
uzay ağladı, zaman dağıldı.
şimdi ayların en serti Mart
toplar mı ki
kışın soğuk ve dağınık yatağını?

her şey ağladı dün.
bugün her şey suskun.
yarına Allah kerim.

ebucehil karpuzu gibiyim.
belki de değilim,
zira ebucehil karpuzu tam olarak nedir
bilmemekteyim.

* dünyanın en güzel Turgut'unun
"acıyor" şiirinin alametifarikası.

Qualia

ölüversen öyle zahmetsiz bebek gibi, çocuk gibi memeden yeni kesilmiş adın okunan yüzünde tamam bir gülümseme boran fırtınan dinmiş  ateşin ...