16 Mayıs 2010 Pazar

Esrar


Okunduğum bilgisi kafama üşüşünce kendimi tuhaflardan bir tuhaf hissediyorum külâhım. Oysa senelerdir kâh öyle kâh böyle okunuyorum. E zaten okunmak için yazmıyor muyum? Derdimi noolur anlatabilmek için yazmıyor muyum? Ne dertmiş be külâhım, yaz yaz bitmedi meret. Allah bitirtmesin ayrı ;) Fakat artık bu neden yazıyorum, okur mu geldi, okudu mu hepsini, kıçından mı anladı, beni ne sandı vehimlerine, kuruntularına, hezeyanlarına bir son vereyim diyorum. Fin, finito, elveda, haydi yallah...

Esrar...
İşte hayatımızın kelimesi ve manası. En eski dostumuzun hırkası. Neden? Hayat, henüz ölmeyen biri için sırlarla dolu çünkü, kaçarı yok. Sırların tümüne esrar diyoruz, sırrın çoğulu, dünyanın bütün aynalarını aynı anda çevirdiğinde gördüğün büyük kara resim. The big picture! Auuv so cool.
Esrarın fonetiği bile iç ürpertici. Sırtıkara birinin sağdan gelişi gibi. Fakat o biri o kadar tanıdık, o kadar aşina, o kadar yâren ki... Anında muhabbet koymuşuz kendisiyle gibi... Esrarı bilen esrardan bahsedebilir mi hiç peki? Zannetmem. Esrarı bilen esrar olur. Esrar öyle bir şeydir ki zannım, soluğun içine gizlenir de, bünyede an be an dolaştığı bile hissedilmez olur... Pek zor bir mevzu seçmişim bugün külâhım, en güzeli ben esrarı esrarıyla başbaşa bırakayım.

2 yorum:

mehmet bizansbeyi dedi ki...

son olmaz, kabul edemem. ne güzel okuyorduk işte. gayba karışmanın, sır olmanın zamanı gelmedi daha.

duygu dedi ki...

hihiy, yok öyle son değil, güzel son. vehme son, kuşkuya son...

Yorum Gönder

Qualia

ölüversen öyle zahmetsiz bebek gibi, çocuk gibi memeden yeni kesilmiş adın okunan yüzünde tamam bir gülümseme boran fırtınan dinmiş  ateşin ...