kocakarı soğukları da geçti.
kocalarla karılar tatile gitti.
sülünler ve dudular
şahinler ve çaylaklar
porsuklar ve sansarlar
bostana misafirliğe geldi.
bağrımda bahar rüzgârı esti.
bahtımda yâr fırtınası belirdi.
kalbimden bir gemi kalkıp
bülbülün öttüğü yere seyretti.
peki o yaman gemideki tayfa,
deniz patlarken
yelkenleri suya indirdi mi?
o mübarek tayfa,
o mutlak bilinmesi gerekeni bildi mi?
o mert kaptana pürdikkat kesildi mi?
dürbünüyle Ay'ı tutulurken izledi mi?
Avcı'nın Akyıldız'la muhabbetini dinledi mi?
bin parsek ötedeki o yakışıklı ışığı
bir şimdi anında galonla içti mi?
o can tayfa, o parlak yâri seyretti mi?
gâh ufuğu kaplayan kanadını
gâh Ay'ı sarsan bakışını
gâh denizi bürüyen kelamını
gâh semayı kavrayan Miracını
kulağıyla işitip kalbiyle belledi mi?
ünleyip semi'na ve ata'na diye,
dosdoğru o vakur secdeye erdi mi?
zaten maazallah ermeyeydi
o gökçe kaptan, o mahzun gemiyi
bülbülün öldüğü yere gömmez miydi?
oysa o şen bülbülün öttüğü yer değil miydi
o kalpten kalkan geminin yegâne mahreği...
[Fotoğraf @Dali Theatre-Museum, Figueres]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder