
güneş, sırtıma hırka gibi yapışmışsa
deniz, burnumun direğini sızlatmışsa
Ay'ı irkilten rüzgâr, gözümü sulamışsa,
birkaç dönüm zeytin ve badem hasretiyle
şimdi burada şiire durduğuma bakma.
büyük kelamlar ve koca kelimelerle
gerek sana gerek seni anlatırsam kızma.
İstanbul'da cavcavlı sabahlar
dönülmez ufuklu akşamlar
ağırlaştırılmış baskı lodoslar
seyyareli denizler, tayyareli semalar
flu zihinlere derman cafcaflı zamanlar
duru rindlere yakışır tiryaklı yaşamlar.
gepgeniş olgular, algılar, kavramlar
upuçsuz diller, manalar, sınırlar
sayıya gelmeyen varlıklar
imkâna sığmayan yokluklar
yıldızlar, galaksiler, dünyalar
âlemler, kara holler, atomlar.
gel beri böyle,
bak cümlesine uzaktan, ortadan, yakından.
yakînden dahi görünmeyi izle
dostun kadim bakışından.
sevmekten öteyi bile hisle
âşığın engin koynundan.
öğüdü, nasihati, hakikati dinle
kralın payidar tahtından.
rikkat kesil, hepsi de nasıl var 'hiç' yoktan!
ah o nasıl ulu bir yâr, kudreti hiçliği aşan!
ah bu ne garip bir esrar, gizemi kalbi coşturan!
gel elan sıfır noktasına uzan,
hayy de başlasın sıfırdan bire doğru maceran.
umulur ki hâlin insan, kainata hainat olmayan!
ol mahluk ki, mahkulatın eşrefine yaraşır yaşayan.
muntazam kabı çamurdan
içindeki suyun tadı nurdan
ecce homo, işte insan
esrarı sırlayan, sırrı hamdlayıp taşıyan.
[külâhım ilhamı semadan, ibreti topraktan alalım.
Zilhicce'nin güzel onlusuna hazır duralım.
Cahit Zarifoğlu'nun 'Muntazam' nam şiirini,
Dante'yi, Nietzsche'yi, Hâkim Lokman'ı, Yunus Emre'yi
ve İsa peygamberi selamla analım. Yarımada'yı da unutmayalım.
"Andolsun ki biz Lokman'a: Allah'a şükret! diyerek hikmet verdik. Şükreden, ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki, Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, her türlü hamde lâyıktır." Lokman, 12.
"Allah nezdinde İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona 'ol!' dedi ve oluverdi. Gerçek Rabbinden gelendir. Öyle ise şüphecilerden olma." Âl-i İmran, 59-60.]