17 Aralık 2012 Pazartesi

Düğün


bir güzelin düğün günü
o ki bize sevdiren ölümü
öğreten aşkın ölümsüzlüğünü
fora eden hakikatin örtüsünü.
öyle ki en afili hayal dahi
kesmiyor artık bu ölümlüyü.
izliyor gemisiyle poyraz yönünü,
Ay'ın Güneş'e kavuşan yüzünü.

anam babam kadar
üzerimde hakkı olan Ay'a hitapla!
sen Güneş'i öyle bir sevdin ki
mübarek aşkın bize de geçti imanıma!
ah, kor ateşin sıçradı da bu yana
yaktı geçti önüne geleni alevden asasıyla!

etik aşkına
estetik aşkına
musiki aşkına.
ruhun ve suyun aşkına
dostun ve yakinin aşkına.
rıza ve merhamet, hamd ve sena
İlahi'nin ulu görkemi aşkına,
daim selam ve Şems olsun sana.

[külâhım nerede bir âşık varsa ona Şems olsun. Bir Şems'ler olsun hatta :) ve Resulullah'tan gelsin dostlara: "Kıyamet günü bir grup insan için arşın çevresine kürsîler konulur. Onların yüzleri ayın on dördü gibi parlak ve nurludur. İnsanlar korkup ürperirken onlar korkup ürpermezler. İşte onlar Allah'ın dostlarıdır ki, onlar için korku yoktur ve onlar üzülecek değillerdir."
foti, Aralık 2008, Konya, Şems'in ora.]

14 Aralık 2012 Cuma

Hayâ


bazan bir incir çekirdeğine
bir istiridye içine
bir ceviz kabuğuna
bir deniz kuytusuna
girmek, çekilmek
saklanmak, gizlenmek.
bazan utançtan
yerin yedi kat dibine girmek.
bazan hayâdan
göğü dokuz kanat katetmek.
hayâ varınca yuvaya
pür dikkat kesilmek
serapa hicapla örtünmek.
bazanı kesip hepi fora etmek.
kim bilir ne büyük lütuf:
arzı azledip arşı fethetmek.
ululuğun aziz gönlünde
mümtaz bir yer edinmek.

hayalin zamanlanmayan yükleminde,
hakikatin kipiyle çekilmiş nesnesinde,
hayânın pek ipiyle hür özneye erişmek.

aralık'tan kış girince
zefirin gülü boynunu bükmek,
zikirin bülbülü sesini üşütmek.
zemherinin kızı uzamda dikilince
ben var nazmın nârını har etmek!
ben var kelâmın sopasını ver etmek!
ben var hasmın boğazını vur etmek!
tüneyip Ayaspaşa'nın şiir köşesine,
ben var yaka yandıra yaz etmek,
ben var yana yakıla niyaz etmek.

günlerden cuma, hâllerden dua
vah insanoğlunda nerede hayâ?
ah nerede o lirik havsala?
koymaz mı tozup savuran fırtına
varlığın ağırlığında yaşayana?
vurmaz mı kasıp kavuran gerilla
yokluğunu sırtında taşıyana?
dokunmaz mı halis fıtrata
sayrılığın ılık suları adayı bastığında?
silkinip yola koyulunur mu
dekolte adımlar ve ahmak pabuçlarla?
nasıl kurtulunur ki dünyadan
dünya başına yıkıldığında?

ey insanım!
ben insanım.
ve biliyorum ki insan hasta.
hasta ve boyuna hüsranda.
ancak inanıp doğru olanlar müstesna.
işte onlar daimi afiyette her cihanda.
öyleyse kimse uğramaya kalkmasın
güzelin münezzeh dergâhına,
parçalanmamış leş putlarıyla.

ey İhsanım,
unuttuğumuzda bağışla.
hatırlattığında unutturma.
noolur lütfen allasen alenen
dışarıda pot, içeride put bırakma.

["...Bilesiniz ki kalpler, ancak Allah'ı anmakla huzur bulur." Rad, 28.
"Ulu Allah'tan hayâ edin. Allah'tan hayâ eden kötü düşünceden uzak durur, midesine girenleri kontrol eder, ölümü hatırlar." S.a.v.]

5 Aralık 2012 Çarşamba

Viva!


insan tak diye uyanır da
ne diyeceğini bilemez ya,
gözlerini belertip belertip
etrafına şaşkın bakınır ya,

ne görür allasen o uyanışta?
ne duyar o cağnım yanışta?
ne olur o kıyamet kopuşunda?

bak,
görüngüden başka şey yok etrafta.
anlat, fenomenden geçilmeyen dünyada
duyuların aciz hükümranlığında yaşayana.
nice imge, simge, mecaz, alegori kılavuzluğunda
gani foton, atom, melokül, element arasında kaybolana.
duyur, kainatın havsala üstü donanımında
yerin amber yeşili yayılışında
göklerin elmas karası dolanışında var olana.
katıl, nasıllığın peşindeki klâsik yasayla
ne kadarlığın izindeki romantik kuantumla
gerçeğin ardında, dursuz duraksız koşan insana.
ilk devindiricinin ve son sevindiricinin ulu lütfuna,
aman sakın, hayınlık ve zalımlık yapma naturana!

bütün yollar Roma'yaysa, döşe taşını yolculuğa.
küfeki, hematit, moren, jips, kalker
deniz taşı, kan taşı, buzul taşı, kireç taşı, alçı taşı
taşı da taşı, heybeyle, dağarla, çuvalla taşı.
taşı varını, yuvanı, davanı, mananı oraya,
Hû, ak denizin kenarındaki al dağın başına.
su, toprak, ateş, hava
toplansın hepsi başına.
karışsın harcın hamur oluncaya.
çetin ve masif, lâtif ve kesif
harmoni, ahenk, ayar, uyuşma
başla, kadim ve daim şehri tasavvura.

düşmanın ateşiyle mağrur taş surlarına
zamanın iziyle vakur somaki taklarına
gayretle mamur terakota duvarlarına
dokun, kudret elinden çıkma eşyaya.
mabetlerinde, çeşmelerinde, kabirlerinde,
şehrin hakiki kalbinde pak yıkanınca
fani eşyadaki daimi hazzı pür hatırla.

Nabucco greyderiyle Kudüs'u yıktığında
Papa vespasıyla Roma'yı turladığında
Fatih dor atıyla Bizans'a vardığında
Bilal ak sesiyle asil yurda çağırdığında
umudun mumunu fayrapla,
söndürmeden geç Kızıldeniz'den karşıya.
Hızır'la laflayan Musa'yla karşılaş orada,
tutun asasına, tırman Kabe'nin duvarına.

o lâhza çıkarsa Ülker'de amansız fırtına,
sarsılırsa gökler pervasızca
ve yarılırsa toprak ortasından yokluğa,
başlarsa piyano usul usul ağlamaya,
karışırsa kuzeyin cazı güneyin ışığına,
çok yaşa, pür yaşa, hür yaşa, vira viva!
böğründeki düşmanla savaş, gücün yiyorsa.
yak çıbanın başını, vur habisin kafasını
o can Giritliye hürmet, gençliğine acıma!
kaçık Sicilyalı sev, trajik Alman'ı kucakla.
tanrılık davası güdeni terket,
insanlık davasına yönelene sarıl serapa.

[Fotoğraf @Vatikan, Stanza della Segnatura. "Atina Okulu" Raphael
Külâhım, şihir vesilesiyle nice insanı andım, selam ola:
"İlk devindirici" Dante'nin çağından, efendime söyleyeyim Fellini ve Bolognalı Tarkovsky, e tabiatıyla Verdi, Hölderlin, vazgeçilmez Giritlimiz; derken aksın jenerikten ölümcül isimler gırla, nihayet gelsin sıra ölümsüz işlere ve sıfatlara. Ho una gran passione per cultura italiana. Hayy de gidelim Atina Okulu'nda okumaya.
"Ey insanlar! Allah'a muhtaç olan sizsiniz. Zengin ve övülmeye lâyık olan ancak O'dur." Fâtır, 15."]

Qualia

ölüversen öyle zahmetsiz bebek gibi, çocuk gibi memeden yeni kesilmiş adın okunan yüzünde tamam bir gülümseme boran fırtınan dinmiş  ateşin ...