
"Dök hâk-i siyah üstüne, ey dest-i semâ dök
Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök:
Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefidi;
Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümidi."
Elhân-ı Şitâ, Cenab Şahabeddin
döküldü mü tüm yapraklar?
afakta saklı mânâlar,
hepten görüldü mü?
ya sen dolu mektuplar
çoktan yazılıp dürüldü mü?
peki ya ben?
ontolojik trajedinin buz gibi membaı
var ile yok arasında yılmaz savaşçı
amansız emanetin cahil muhatabı?
mahzâ ölüm kurtarır ontolojiden
ve trajediyi ancak çivi mi söker
gerçekten?
peki ya ben?
mihrabım, menzilim, kalbim?
yazıldıysa söylendiyse milyon kere
sıraya girdiyse milyarlar kapın önünde
kuyruğa girmek yapımda yok benim
kalabayı gördüm mü yolumu değiştirir
enginlere kaçarım, nideyim?
peki ya sen?
enginde kendini bekleyen
ve ben dedikçe uzaklaştıran
kendinden...
enginlerin mavisini
bir Kandinsky, Chagall iki
yok yok, bir sen iki ben üç o
denize hayran birtakım miço
yazmış, çizmiş, boyamış
bir gemi gibi hür ve içten
"Hiçbir ressam gerçeğe yaklaşamaz.
Onu yerden kaldıramaz."
Nietzscheciğim de ah, gerçeği yerlerde aramış,
güya tutmuş da garibim, düşürmüş sanmış.
bütün bu teferruattan
senli benli maceradan
debdebeden, tantanadan, şaşaadan
anlamış ki denize hayran
seni ancak bir ân,
ipek yanına iz bırakan
haşin hasırdan gayrısı olmayan
o seyahat ustası seyyah
o yollar fatihi kumandan
o denizler hâkimi kaptan anlarmış.
[Fotoğraf @Catania, 2015. Ursino Kalesi, "Aşk ve Yaşam" Marc Chagall sergisi]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder