18 Mayıs 2009 Pazartesi

Dert


düşsem kim tutar beni?
düşsem, kim görür beni?

aldı aklımı poyraz
titretti göynümü yaz.
ışıkta her şey beyaz
karanlık bile ayaz.

aklıma geldikçe Eyaz'ı anarım.
aklımdan gitmemesini arzularım.
bazan fena dadanırım.
dadaist değil dadanist takılırım.

kırık kalplerin rüzgârıdır poyraz...

ahh poyraz, hem de
kırık kalpler albümü'nde üçüncü avaz.
kapağına, 2008 aralık'tan
2009'a muazzam bir armağan, yaz.

"derde düştüm dermanımı aradım
derdimin dermanı yâr imiş meğer
yâri arar iken yârdan ıradım
yârdan ayrı kalmak ya dost ya dost
zor imiş meğer.

turab olup yâre varayım dedim
ayağına yüzüm süreyim dedim
o yârin sırrına ereyim dedim
arifler keşfeder ya dost ya dost
zor imiş meğer."

Neşet Ertaş'a selam olsun.
sazı sözü baki olsun,
derde düşenlere kelam olsun.
sonra üzerine caz sosu konsun,
aman da baldan tatlı koksun.
namı kırık kalpler albümü konsun.
içimizin doğusu
dışa vursun.
içimizin batısı
aman bulsun.
ah be Orient Expressions
size de aşk olsun!

derde düşsem yâr tutar beni.
serden geçsem, yâr görür beni.

budur göynümün şiiri,
duasız komayayım bu gidişi:

"Allah'ım bizi hareket ettiren güç de, bizim var oluşumuz da, senin lütfun, ihsanındır. Varlığımızın hepsi de sendendir. Senin eserindir, senin icadındır. Yok olan bizlere, varlık lezzetini sen tattırdın, sonra tuttun, var gibi görünen bizleri kendine âşık ettin. Bizlere verdiğin manevi varlık lezzetini, lütfettiğin nimeti geri alma. Allah’ım, sen bize bakma. Bizim yaptıklarımızı görme, sen, kendi lütfuna, kendi cömertliğine bak... Amin."

[Ah be Marika! Bu duanın yapım ve yayınında emeği geçenlerden Allah razı ola.]

8 Mayıs 2009 Cuma

Sanat


Aşk-ı memnun oldum. Bir sahnede Ayışığı Sonatı çalındı, kulağımdan vurulmuşa döndüm. Nereden baksan yedi senedir filan, açıp dinlememişim. Beethoven, kadim sevgilim.
Heman tozlu cd arşivine giriş.  
Arthur Rubinstein piyanosunu buluş.
Buldum ve bir buluştum ki Moonlight'la Dolunay'a bir kala, sorma külâhım. Arşive dalınca daha nice kayıplara karışmış sesi de buldum ezyujıl. Müzik, musiki, muse. Müziğin hayatımdaki rolünü kelimelerle anlatabilmem imkânsız. Müziği kelimelerle anlatmak ancak şiirle mümkün nitekim. Hep yanı başımda, hep kulağımın dibinde, hep burnumun direğinde; ne yaşıyorsam tanık, mucizeler mucizesi müzik...

Çok çeşitli müzikler dinledim, dinliyorum hâlâ. Eskiden dinleyip şimdi dinlemediklerim, eskiden dinlemeyip şimdi dinlediklerim, hep ama hep dinlediklerim... Şöyle bir sahne hatırlıyorum çocukluğumdan: Elvis Presley'in ölüm yıldönümü hasebiyle TRT'de gecenin bir vakti yayınlanan son Elvis konserini annemin uyumayıp heyecan ve şevk içinde seyretmesi ve benim de ona eşlik etmem. Güzel yere tohum ekmiş canım annem.

Müzikten edebiyata...
Bugün Borges'i de hatırladım, Metis ajandasındaki şiiri sebebiyle:

"... razısın sen,
unutuşa çevirip sonsuzlukken,
bir insan elinden sevgi almaya.
başka bir zamandasın, krallığında?
düş gibi kapalı, ayrı bir dünya."

Bu sefer de gözümden vurulmuşa döndüm. Borges de Moonlight gibi, eskimden, berimden, gençliğimden... Gölgeye Övgü'ye baktım, Brodie'ye, çok etkilendiğimi hatırladığım Ölüm ve Pusula'ya sonra. Gölgeye Övgü'yü köye götürmeye karar verdim hatta. Borges'i otuz yaşında da okumalıyım dedim. Borges'e bakınca Cortazar, Calvino filan da gözümde tüttü.

eski bir John Surman kaydına
kaydı sonra kalbim.
bir posta da buna sevindim.
bilirim ah canım ciğerim,
denizler caz, ağaçlar saz olsa
bitmez ki hiç dinleteceklerin...

[kulağımdan Beethoven'a, gözümden Borges'e vurulmam da
olmuş bir, nasıl derler ironi, metafor, manasal anafora ;]

Söz söyleme, yazı eyleme, ses etme, güzeli görme işçilerini, sanatçılarını hasretle anıyorum. Ölenlerine rahmet, duranlarına selam diliyorum ve Borges'in duruşuna dalıyorum.
Köyden önce, ufak bir yolculuğa çıkıyorum,  
yolculuk şiirleriyle dönmeyi umuyorum.

3 Mayıs 2009 Pazar

Var


ben eve varayım
evde sen ol.

ben eve vardığımda
sen evdeysen
yokluğum varlığımdır,
varlığım yokluğumdur.
ve varlığın
yokluğumdur,
varım yoğum budur.
yokluğunsa
ah sonum olur.

sen olunca,
ev de güzel
varmak da varlık da.
senden uzakta,
hepsi hava cıva.

Yok


ne zaman
acıı, ekşii bir tad peydah olsa dilimde
kalbim ekşir, ruhum ağırlaşır.
en kuvvetli ağu sıkıntıdır.
ahh bu zehir ne korkunçtur,
her hücreye sirayet etmesiyle meşhurdur.

zehirlenmek varken
insan nasıl iyileşebilir mesela?
ya da boğulmak varken
insan nasıl nefes alabilir?
yanmak varken
insan nasıl kaşkol sarınabilir?
zıtların birliği dediğin
işte böyledir.

bütün zıtlar bir olsun istiyorum.
zıtlarla zırt pırt muhatap olmayayım diyorum.
ne mümkün!
senin için zıtlarımı kazıtabilirim ama
sana hiçbir şey namümkün!

zıtları kazıtıyorum bugün,
hayrolsun.
zehirimi zehirliyorum bugün,
hamdolsun.

ben yokum, yoook!
yok olsam noolur kardeşim
nasılsa olan çoook!
yokluktan güzelini gördüysem
vursun ahh kalbimi ok.

ya evde yoksan değil,
ya evde ben varsam?
aman maazallah.

2 Mayıs 2009 Cumartesi

Yâr


Yunanca mana mou, anacığım demek. Mana mou diye bir şiir yazmıştım, kitabın şiirlerinden. Ben anacığım manasıyla değil de, manacığım manasıyla yazmıştım gerçi. Diller arası böyle münasebetler kuruyorum kendimce, münasebetsizlik ediyorumdur belki dilbilimcilerce ;]

Mayıs'la birlikte, köy hasretinde artış gözlemleniyor bünyemde. Ne vakit köye hasretlensem, Dalaras'a dadanıyorum yine. Döngü gibi görünüyor ama kısır değil. Dalaras'a daldığım zaman da, giriyorum "mana mou" ruh haletine...

Gizli yaz yunanı olabilirim. Yazzz.
Baharda dirilenlere yazı koca harflerle yazzz.
Yazları, haşarı küçük kız çocuklarına benzetirim, kitapta da yazmıştım. Böyle böyle kitabı da buraya yazmış olacağım sanırım sonunda. Yazzz. Yazın yoksa yazım mevsimi mi? Her mevsim yazılsın ki, hep hatırlansın yazıda. Kışın yazı yazmak, yazın kışı yazmak; yaza kışı, kışa yazı yazmak. Suyun üzerine yazı yazmak var bir de, beyhudeliğin mi tasviri yoksa ebediliğin mi?
Alınyazısı var ki, yazıların en hakikisi.

seni kendime yazmaksa
yazıların en güzeli.
suyun üzeri kesmez beni
yazarım hatta hava üzeri.

yazı seni yazınca,
nereye yazılırsa yazılsın
ister suya ister havaya.
o an bütün beyhudelik
suda boğula, havada dağıla.

su hem boğar, hem yüzdürür.
suya yazılan sanma ölümlüdür.
ölüyü yazarsan tabii ölür.
suçu suda sanırsan
bu da beni güldürür.
oysa diriyi yazarsan
hem yazı ruhuna süzülür
hem su kalbine
ohh gürül gürül.

su gelir güldür güldür
gel de Yâr
beni güldür.

suyun üzerine yazmayınız. suya giriniz.
suyu kullanma kılavuzu edininiz.

derkeen, araya şiir aldım reklam gibi
nazımın tadı, nesirin hatrı.
yağmur yağdı dün gece ve bu sabah.
yağmurda kendimi daha güvende hissediyorum, ne ayak?

[Dalaras, zeytin, kalp]

Qualia

ölüversen öyle zahmetsiz bebek gibi, çocuk gibi memeden yeni kesilmiş adın okunan yüzünde tamam bir gülümseme boran fırtınan dinmiş  ateşin ...