nasıl mı? nasıl mı düştün?
çünkü ayakların vardı, çünkü kuyu vardı.
çünkü koşullar ve sebepler olmayaydı
vakalar ve neticeler olmazdı.
nasıl mı? nasıl mı böyle hiçbir şeysiz düştün?
çünki senin zaten hiçbir şeyin yoktu.
sadece bir nefesten ibaret,
onun da senden alınacağı bir an vardı.
o sıkı yapıştığın bedenin senin değildi.
topraktan gelmişti ve toprağa dönecekti.
o farkında olmadığın ruhun senin değildi.
üfleyenden gelmişti ve üfleyene dönecekti.
ashes to ashes, dust to dust bildin mi?
o yüzden abuk sorular sorma Apti!
Nasıl ve neden iki kıymetli sorudur elbet. Bir şeyin niteliğini ve sebebini araştırır. O şey varlıktır, asıl sorusu da ne'dir. Ne'yi bulabilmek için nasıl ve neden gibi yancı sorulara ihtiyaç vardır. İnsanoğlunun düşünme sistemi, ki başka mahlukun düşünme sistemi yok, insanoğlunun düşünme sistemi pek oksimoron bir ifade oldu. İşte düşünmek dediğimiz eylem, beynin sorumlu olduğunu düşündüğümüz, "nasıl"ını beyne, "neden"ini akla yorduğumuz düşünmek, ne'dir. "Ne" var olduğu için düşünmek vardır. Bu sistem de "nasıl"sız ve "neden"siz bir arpa boyu gidemez. Zurnanın zırt dediği yer burası olmalıdır. Zira her "nasıl" ve "neden", ne'yi, varlığın neliğini sınırlayan, kalıplayan, kategorize eden, çarpıtan, saptıran, dar alana hapseden, hücreye sokan bir gardiyandır, hatta bazan öldüren bir cellattır. Her alet, aleti kullanana göre şekil alır. Aleti kullanan da, aletin en güzelini seçmeye çalışır. Kem alatla kemalat olmadığını bilir. Kemalatın anahtarı, alet değil kendisidir. Kem kişi kem alat kullanır, alatı da kendisine benzetir.
"Nasıl" ve "neden" de konduğu kabın şeklini aldığı için, ne'ye o kabın yürüme kabiliyeti kadar varabilir. Ne'yi o kabın alacağı kadar içine alabilir. Nasıl ve neden, ne kadar kalendermeşrep olursa, ne'yi o kadar iyi anlatır. Üretilecek her nasıl ve neden, tek bir ne'dir çünkü. Burayı anla, gerisi fasarya... Nasıllarını ve nedenlerini topla, hepsini önce bir topla, sonra sorarsın ne'ye, sen ne'sin? diye... O da sana söyler o zaman ne'yim diye, neyim, ulaşmaya çalıştığın şeyin ta kendisiyim, diye...
Çağımız rasyonel düşünme çağı. Rasyonel, akılcı, ussal. Bizim yönümüze göre Batı'nın bulduğu, bulur bulmaz buldumcuk olduğu, iktidarı elinde tuttuğu için de, tahakkümü altındaki her yere zorla yutturduğu bir kavram, rasyonel düşünmek... Ulan zaten düşünmek aklî ve ussal bir eylemdir. İrrasyonel düşünmek diye bir şey var mıdır? Misal, dünya öküzün boynuzundadır diye düşünmek bize şüphesiz irrasyonel gelecektir. Fakat o çağın "nasıl"ları ve "neden"leri o kadar elverdiği için öyledir, çağına göre gayet rasyonel bir düşüncedir yani. Aklı o kadarına yetmiş, o kadar düşünmüş'ün neticesidir. Rasyonel düşünmek de demek neymiş? Oksimoronun daniskası imiş, moronel düşünmenin dik âlâsı imiş.
Şimdi düşünmenin doğrudan rasyonel olduğuna, başka bir şansı olmadığına gelmiş mi akıl, gelmemiş mi? Ona bir sor, öyle devam et. Gelmemişse sabret, Allah'ım bana akılla beraber idrak ver diye dua et. Akıl sadece düşünmeye yarar çünki, görmeye değil. Görmek başka bir uzvun işidir. Akıl gördüklerini işlemden geçirir. Gördüğünü doğru okursa rasyoneldir, doğru okumazsa zaten akıl değildir. Zira aklın yolu harbiden birdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder