
Haydarpaşa Garı yandı.
çatısı ve son katı.
kafa siyatiğim azdı.
Ülker, tabiatı sarsarken
balkonda siklameni yorarken
hani çinko damlar
hayalimde vururken
eski çamlara yalnız ağıt kaldı.
ben ağıda yanakaldım,
seni kağıda ağladım.
çocukluğu yananları andım,
çocukluğundan tren geçenleri
çocukluğundan grayder geçenleri
ve çocukluğu ahmak ayaklar altında ezilenleri
çok andım.
çok uzun baktıklarımı
çok anmaktan başka bir şey
yapamadım.
hakikattir elbet:
dünyanın enikonu büzüştüğü
ihtiyarlayıp üzüldüğü
kalelerin birer birer düştüğü
tarihin, kültürün, düsturun
ah an be an yıkıldığı, yakıldığı, söndüğü!
hezimettir elbet:
çocukluğumun ıraklığı
ihtiyarlığımın çıraklığı
ve boyuna hatıra çobanlığı
ha babam hafıza âşıklığı
ah nostalgia ve melankolya.
ya Rabbim! gene sen unutturma.
çürüme haktır elbet,
fani dünya hakikattir elbet.
entropi gerçek, kanundur rahmet.
ah şahidimdir ki böyledir evet.
diyalektik gereği
faniyse fani,
bakidir Baki.
budur belki, aradığım hikmet.
ben bekliyorsam garda,
mazi yanıyorsa
istikbal fluysa
demde acı bir tad varsa,
isterim koynuma bir florya
ve kızıl bülbülya
feryat feryat kanasın diye
bugünün hatırına.
fayrap fayrap ağlasın diye
çağın vicdanına.
ben bekliyorsam garda,
sen muhakkak geliyorsun ya.
[ahenk diliyorum cümleye,
kendime, külâhıma, havaliye
ahaliye, güruha, topluma, millete
devlete, başlara, kocabaşlara!
trenler tez yola koyula!
gara alicengiz yapanların
Gar inşallah başına yıkıla!
ehvendir haybeye yıkılmaya!
gar ola, yâr ola
insanda bari biraz ar ola!
foti, geçen yıldan
yürüdüğüm yoldan hatıra.]