29 Ocak 2011 Cumartesi

Tansiyon


küçüktüm ufacıktım.
hiç top oynamadım.
elimde ceviz sapan,
ağaçlara dadandım.
dört yanım bülbül, florya, saka
ben de kendimi kuş sandım.
kendimi-kendim-dışında-her-şey-
sana-sana bir ömür yaşadım.
- meraklısına sayı problemi:
bir ömür ne kadar sürer?
bir film bobini mi?
bir gün ve ilelebet mi?

öttü saksofon, uçtu saksağan
anjiyoya girdi zaman
damarlarında yıllanmış kan
bileğinde giz, içinde radyoaktif derman.
yirmiye fırlamış tansiyon,
gerilim yapmış tavan.
yaşamak a can, ne de yaman.

çünki yaşamak, gerçek yaşamak
ölüm olmak an be an.
her an ölen yaşam ancak,
harbi nefesi yegâne soluyan.

18 Ocak 2011 Salı

Dava


beni öldürdüler cancağzım,
önceden haber verilmiş
bir cinayetin güncesi'nde.
kırmızı kar yağan
bir pazartesi gecesinde.
beni öldürdüler, ciğerimi deştiler.
arkadan hain bir mermiyle
yandan namert bir hançerle
boyundan yağlı bir iple
bizi öldürdüler.
vurdular. astılar. kestiler.

hayatımız hayli dramatikmiş öğrettiler.
ölümümüzün üstünü gasteyle örttüler.
çift ilmekle cesedimizi titrettiler.
çarığımıza bomba,
entarimize gülle yerleştirdiler.
kayayı Sisifos'un sırtına
palanı vicdanın boynuna yüklediler.
hicranı kalbin zarına işlediler.
afferim onlara ne iyi ettiler!

olmasaydı onların hunharlığı,
zorbalığı, gaddarlığı
rezilliği, tiranlığı
nereden bilecektik biz
şerefi, onuru, vakarı!
nereden bilecektik
doğru ve dürüst yaşamayı!
nereden bilecektik
mertliği, erdemi, hakkı!
hem bizar hem bidar olmayı
nasıl öğrenecektik...
nasıl belleyecektik biz
dava uğruna
ölümü göze almayı...
nasıl hissedecektik
davasız yaşama
ölümü yeğ tutmayı...
bizi öldürmeden ah
nasıl görecektik
harbiden yaşamayı...

nasıl bilecektik biz,
yaşamanın, hayatta olmak değil 
yaşamanın, hayatla bir olmaklığını...

[Ocak ayı zayiat ayı.
Mayıs da gerçi, Haziran da var, zayiat her an vesselam.
Bütün öldürülmüşlerimize selam ediyorum.
Ali, Uğur, Hrant, Onat
Deniz, Mahir, Hüseyin, Erdal ve niceleri.]

12 Ocak 2011 Çarşamba

Yuva


karman çorman ve darmaduman.
savruk, derbeder, hâli yaman.
dağınık ve yoksunken nizamdan.
bozuk ayar, üstüne yerse yandan;
yuva, zihin, yaşam
mahrum kalırsa izandan,
dünya olmaz mı anam bubam,
ah kuzum balam olma mı zından!

bilene dünya zındandır bazan.
hastayı bilir, açı bilir,
sakatı bilir, bedbahtı bilirse insan
nasıl olsun dünya güllük gülistan?
hababam çürüyen, bozulan, dağılan
bir mekan nasıl kalsın muntazam?
olmasa da kalmasa da
gene güle ağlaya yaşanıyor ya,
budur zannım en garaib deveran.

bunca kedere, gama, derde, azaba
bunca kaosa, bunca ıstıraba
dağ gibi, Ferhad gibi, feryat gibi
göğüs germiyor mu mayası insan olan?
korkunç bedbinliğin canına
bir tebessümle ot tıkamıyor mu
mizacı adam olan?
allasen nasıl yapıyor bunu
güdük gücüyle, olmaksızın bir eman!
düşünelim bir lâhza, heman...

gül nasıl açıyor dikene rağmen?
bülbül nasıl ötüyor betona rağmen?
aşk nasıl yaşıyor nefrete rağmen?
bütün kokuşmuşluğa rağmen
hâlâ nasıl nefes alıyor acaba insan?
havayı kim paklıyor an be an?
suyu kim yıkıyor
inerken yağmur buluttan?
taşarken ırmak pınardan
toprağı kim ekiyor durmadan?
ateşi kim yakıyor
odunla duman olmadan...

dört unsur, anasır-ı erbaa
dört bir yandan kuşatmadan
diyalektiği kimdir kuran?
rahmetini, azabına üstün kılan
ışığa, karanlığı vezir kılan
hazineyi, izbe viranede saklayan.
kimdir gizli ve aşikar
tüm hesapları tutan?
maddeye karşı manayı koyan
darlı yüreği ferahlatan
dağınık zihni toparlayan
derbeder yaşamı doğrultan
mahlukatı hafifletip koruyan
o dost
kimdir ve nerededir her an?
işte orada...
baki yuvadadır, aranan.

10 Ocak 2011 Pazartesi

Akit


ne varsa...
iki insan arasında.
üç ya da dört olunca,
filvaki onlar da
kendi aralarında,
çift takılmada.
artık ne varsa?
iki insan arasında.

hatıraların hayal olduğu o vakit
hayallerin hakikat olduğu bu vakit
olduğu vakit
hayal yahut hakikat
allasen ne farketmiş?
sırası gelen halkedilmiş.
cem edilmiş, hak edilmiş.
meğer bu âlem,
hakikat arsasına ekilen
bir hayal evi imiş.
er geç bozulan, yıkılan,
çürüyen, kokuşan,
biten, bozulan,
bir malzemeden imal imiş.

usta, çırağına
malzemeyi iyi bil, demiş.
iyi bil ki,
yonttuğun, yoğurduğun
hakikat olsun, diye öğütlemiş.
çırak, önceleri diretmiş,
kaçak yapmış, işkil etmiş.
izbede kafasına odunu yiyende
bari odun ilmine vakıf kesilmiş.
bereket ki yaşamış, ömür vermiş.

başından hayat geçmiş.
yüreğinden atlar,
kalbinden aşklar,
içinden kuşlar geçmiş.
gönlü, ustasını murad etmiş.
varlığı pişman kesilmiş,
benliği af dilemiş.
peşi sıra arzı gezmiş.
Nasuh'a varınca
--o vakit akit--
malzemesini bilmiş.
malzemesini bilen kendini bilmiş.
kendini bilen Rabbini bilmiş.

5 Ocak 2011 Çarşamba

İptila


güneş gelir hoş gelir.
ölmüşlerin evrak-ı metrukesi
kunt gelir, ağır gelir.
mazinin ağırlığı, vakti bilene
kıl gelir, tüy gelir.
bazan güzelliğine imrenilir.
bazan faniliği hissedilir.
bazan kıskanılır, bazan yerilir.
beyhudedir maziyle savaşmak,
hasbıhal ise her dem iyi gelir.

bugün uzun uzun maziyle konuştum.
insanoğlunun, öz ya da üvey olsun
ferdi olsun, içtimai olsun
her nevi maziyi düşünme yeteneği varmış,
öyle duydum.
bazı anların bilhassa üzerinde durdum.
Crazy Ali'nin dağdan getirdiği elini
elindeki kardeleni, kardelendeki şiiri.. [hop]
işte burada filmi dondurdum.
olan biteni yârime sordum.
yârim dedi, ben durdum:
dağ, seher vaktinde beyaz kartaldır
alçaktan uçup yükseğe konan...
tak duydum, tıp sustum.
içerim tarumar, dışarım kızıl nar
filvaki, sus pus oldum.
utandım, al al oldum.
yârimin hâline tav oldum.
o an kendim olmaktan yoruldum,
yârim olmaların hayalini kurdum.

bugün uzun uzun maziyle konuştum.
dün de ikballe bugünü konuşmuşum.
meğer kendim olunca yârim,
yârim olunca kendim olmuşum.
vakta ki iptilayı savurmuşum,
o vakit kadere râm olmuşum.

[foti, Ağzıkarahan Kervansarayı'ndan]

Qualia

ölüversen öyle zahmetsiz bebek gibi, çocuk gibi memeden yeni kesilmiş adın okunan yüzünde tamam bir gülümseme boran fırtınan dinmiş  ateşin ...