19 Şubat 2011 Cumartesi

Mıh


hayatta tek kuvvet bildim.
ve tek aşk...
onunlayken,
ömür sadece bir teferruat.
kader sadece bir hakikat.

yükseklerde, enginlerde,
ancak alçalarak erişilen tepelerde,
hasretle bakıp durduğum göklerde,
denizde, Ay'da, dağda, güneşte
rüzgârda, ağaçta, kuşta, gönülde
nasılsa bekâ var.
bekânın olduğu yerde
anam babam
belâ olsa kaç yazar...

[Fuatça: bana yazmaz!]
[Fotoğraf @İstanbul, Fransız Kültür'ün önü]

10 Şubat 2011 Perşembe

İğne


nedir benimle derdin?
diye, rüzgâr fırçaladı beni.
pırıl gök ile
havalı poyraz ayar verdi.
deniz, ayağını denk al,
diye öğütlerken
balık, hâlime içerledi.
ben bilmem, Hâlık bilir, dedi.
can Ay, müstehzi gülümsedi.
andızdan bir alay papara yedim,
çınarsa, bana mısın demedi.
adalar takaza,
Ülker inceden paylama.
bal bülbül çekti,
kalaydan makara.
gemi, palamarı kapıp kaçarken,
Akdeniz serzeniş kesildi.
vesselam,
tabiattan bir araba dayak
hamdolsun doya doya yenildi.

ve blog'dan, 30 Kasım 2009'dan
"yârimada"dan hâle derman
birtakım manalar akla geldi.
okuyunca tekrardan tekrardan
hâlim serapa utanç kesildi.
şimdiki aklımı, zamanın saflığı alt etti.
altını üstüne getirip, yerle yeksan etti.
Allah'tan ne eylerse güzel eyledi.
basiretteki basuru
zarafetteki çıbanı
letafetteki cürufu
ferasetteki kamburu
marifetteki fücuru
yoksa kim, nasıl iyileştirecekti ki?

kibrini kibritle yakan biri,
bu gece Ay'ın sesini dinledi,
kendini azapla bileyip
kalbini tövbeyle eğitti.
ölümü güzel dikmek için
hayatı iğne deliğinden geçirdi.   

9 Şubat 2011 Çarşamba

Akdeniz


karsız bir kış,
ancak Akdeniz'e yakışır.
dünyada tek tane Akdeniz,
tek tane Sahra
ve tek tane pırıl sema vardır.
dağ, deniz ve ada
bu eşsiz manzara,
eti kıt kemiği bol hayatın
afili teselli armağanıdır.
Akdeniz, bir iptiladır.
gök âşığı için vahadır
kuş tiryakisi için deryadır
uçmağa müptelaya candır canandır.
Tarihçi ne kadar haklıdır.
tabiatla yoğrulmuş ruhun
nadide nağmesi,
insan olanı kendinden arıtmaz mıdır?
nüvesini, tırım tırım aratmaz mıdır?
---
yârin güzide hediyesi,
Marcello ile sıkı mesai
meğer ahbabımmış ezeli.
en sevdiğim hasleti,
tepelemesi zebandaki zebaniyi.
en bittiğim meşrebi,
haybeye hayattan vazgeçişi.
boştan doluya hicreti.
beyhudeden sessizliğe avdeti.
ve herkes sustuğunda konuşan
göçebe patatesleri...
[uzlet sıkıntılı olsa da
bazan ülfetten hayırlı vallahi
Yahya Kemal ağbi]
---
gündelik yaşamın niteliği,
eti kemikten sıyırır gibi,
manayı eşyadan sıyıran bir boşluk,
gözü ışıktan ayıran bir loşluk üretmesi.
diyalektik gereği, bu özelliği,
sırf tersi "ruhdelik yaşam"ı
[naçizane şimdi icat buyurdum]
doya doya beslemek istemesinin
esbab-ı mucibesi.
işte budur en saykodelik terazi!
---
gündelik, gün deliliğine tutulup
günü delik deşik etme histerisi.
vaktin, delgeçle acemi takibi.
ne var ki, zaman aman delinmemeli,
baki menzile yekpare götürülmeli.
zaten şöyle bir düşününce
delinip geçilen zaman değil ki;
kayıtlara geçirilen
insanın ta kendisi...
---
olayların olmaktan başka bir olayı olmadığını çakan,
vakalara hem oyuncu hem seyirci olmaya uyanan bizdendir.
mâmafih "aldatan bizden değildir."
bunu neta anlayan gafletten beridir.
en derin uykuda bile, saf emindir.
---
ehline hadise tarihi ziyadesiyle güdük,
toz tabakası altında gerçek,
sımsıkı örtük...
onun da bağımlısı var,
tozun, pusun, dumanın da seveni var.
bendenizin her sevene saygısı var.
sevmek en büyük iş,
hakkıyla yapana elbet hayat var.
---
[öpart külâhım,
deniz ve rüzgâr hasretiyle.
fotiler bu ara, günü gününe
fırından siniye, taze.]

3 Şubat 2011 Perşembe

Kaptan


bitince erbain, başladığında hamsin
Larry Willis çaldığında,
bir dostu için...
sarı gocuklular sardığında
etrafını güneşin...
işbunlar olduğunda
şiirmek istediklerim,
kuyuda ve balığın karnında birikir.
bendini aşar, geniş arzı titretir.

arzımın arızası
arşımın tamirini gerektirir.
arıza pektir, şedittir, çetindir.
şüpheyle gelir, vehimle pekişir.
kuruntuyla baş köşeye yerleşir.
o vakit
gök sus pus, ufuk belirsizdir.
semada yeknesak bir müzik,
karayel hasreti ruhu inletmektedir.
suskun hava nefesi üzmede,
ciğeri iğneyle dürtmede,
leoparın yaman sesini emmektedir.

<< "anneciğim kar yağsın noolur"
şiir, hisse kafi gelmeyince
araya bir çocuk korosu girmektedir >>

ruhum...
rüzgâra müptela, kara meftun
güneşe aç, Ay'a vurgun.
Zâriyât'a düşkün, nâra mecnun
Şems'e susuz, Kamer'e tutkun...
<< ne hoj voli!
türkçesi arapçası aynı yerde
harbi malumat bu hengâmede >>

hülâsa ruh,
enini boyunu bilmeyip
tadını kokusunu bulduğum
varlığın kası, kalbin ası
diye tutulduğum
bu garaib kûn, bu acayip oluşum
huuuu ruhum!
kendisi, neyse ki
kainat kitabının tabiat cildinde
yaşamaktan çokbeçok memnun.

yaşarken müşkül olan
yazarken mahzun ve güzel...
yaşarken kolaya kaçan
yazarken ruhsuz ve hariçten gazel...
meram zahmetli iş,
anlatan ve anlayan varsa müthiş!
yoksa ne derde derman:
haşa, olursa mana sipariş
damakta şiir acı bir pastiş.
maazallah my dear, kapiş?

bugün şiir seyrüseferde,
mana köşe bucak temizlikte.
neticede
hepimiz aynı gemide,
ayrı seyirde.
nereye gideceğimiz ise,
sadece kaptana ayine.

[Fotoğraf @Boğaz]

Qualia

ölüversen öyle zahmetsiz bebek gibi, çocuk gibi memeden yeni kesilmiş adın okunan yüzünde tamam bir gülümseme boran fırtınan dinmiş  ateşin ...