Aralık aralandı.
yâr kafasını uzattı.
dedi: yeter, gelmiyor musun?
geliyorum geliyorum, dedim.
baktım anahtar, ocak, buzdolabı
sıkıcı kontrol mekanizması.
yâr dedi gene:
yeter! gelmiyor musun...
beni mi seviyorsun,
yoksa hâlâ kendini mi
dinliyorsun?
Tosca çalıyordu o lâhza.
bakışımda bir gemi alargada
diğeri ufukta apazda.
duvarda Prado'dan Brueghel ve Goya.
elimde mekik ağ dokuyordum
kurşun ve mantarla.
miskinlikten Mışkinliğe
belki sonra pişkinliğe
terfi olmayayım yok,
kastım sadece
veryansın tembelliğe...
iştiyakım sade:
rakik ve dakik bir varlığı
nakış nakış işlemek biteviye.
kafamdan aşağı
bin kova aşk dökülünce
işi gücü bırakıp koştum
yârin davetine.
oysa ah nasıl müştaktım:
yelken direğinin tepesinden
âlemi izlemeye.
ve elimde kalem
engin kelimelerle
yârin çehresini çizmeye.
yolda dur! dedim yâre.
bu gelen ben değilim!
bırak, kızıl çizmelerimi giyeyim.
müsaade, vasıtamı eyerleyeyim.
sonra da ekru yoluma gideyim.
ezeli kırık kalbimi
destur, ebedi tamir edeyim!
ve sana yekpare aşkımı dipdiri,
öylece dupduru hediye edeyim.
ey benim hakikim,
bildir de ben
geceden önce bileyim:
arık eşek mi yoksa
yağız beygir mi bineğim.
ey benim ilâhim,
uyandır da ben
seherden önce göreyim,
doludizgin binip gideyim.
[selam İbn-i Arabi'ye,
kelam, sahibine.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder