26 Ocak 2012 Perşembe

Theo


Anadolu mütemmim cüz.
yaşarken kadim bir hasreti,
fahri ve hakiki,
ben bir Akdenizliyim harbi.
nasıl mı hissettim?
nereden mi hükmettim?
farkettim,
Akdenizli bir kaderi,
gâh bilinçsiz bazan bilinçli
yazdığımdan beri...
ne zamandır yazıyorum ben?
hakikaten düşünüyorum,
nice vakittir yazıyorum ben?
harcıâlem cevap,
kendimi bildim bileli...
oysa kendimi bilmeden önce de
yazmadığım ne belli?
kendimi bilmezken o kadar çok yazdım ki,
deftere, kitaba, günlüğe, peçeteye,
insana, havaya, ateşe, denize,
sanal âlemde türlü çevreye.
bazısını yaktım aşkın pırıl alevinde,
Kuzgunî sahilde bir kutu benzinle.
bazısını yırttım, parçaladım ölesiye.
bazısını sildim, yok ettim fareyle.
bazısını yokladım, sakladım sinemde.
kendime giderken başladım şiire.
kaderim şiirselmiş,
tanıdım kendime geldiğimde.
e madem ben kendime geldim,
sen de bana gelsene leyliye.
seherde beni alıp götürsene
evine, evladiyelik diye...
ezcümle, Akdeniz'in şihir şehrinde
"mir kelam eyle!" diye emir geldiğinde,
seni yazdım şihirsel kaderime.

Theo baba, Nikos dede
Puccini ve İtalyalı Nietzsche.
sayamadığım nice surete
onca sirete ve muhteşemliğe
şüküroğlu şükür, rengârenk âleme.
Allahüekber, Theo baba
ya katakulliye gittiyse?
çok üzülürüm bu iş,
bir kalleş işiyse.

sonra şihir vesilesiyle,
sen üzüldüğümü görünce,
Theo baba kıyağı yaparsın,
belki bir Akdeniz sahilinde.

17 Ocak 2012 Salı

Düşes


"ışık, en berbat şeylere bile ışık"
Nietzsche dede,
şükür maraza alışık.
elinde kılıç savaşırken cağnım
yalnız, mahzun ve ziyadesiyle şık.
"ışık, biraz daha ışık"
Goethe dede, güvenle sarmaşık
metazori kapanmış ufukta sıkışık.
biri aşırı cesur,
biri mutedil huzur.
ibrettosu büyülü bu iki operayı
Girit'te senin haçın dibinde dinlerim,
Allah'tan dedeciğim.
benim derdim denizaşırı ilim.
irşad edilmiş hislerimle
iğdiş edilmiş şüphelerim.

bu gece afetten azade,
yelkenlinle apaz seyirde
düş limanıma gir sevgilim.
düşport'ta seni bekleyeceğim.
beni yavuz kollarınla sıkıp
ıstıraplarımı neşeye
yaralarımı çiçeğe çevirişini
meftun tutkun izleyeceğim.
hicapla, Akşemseddin dedenin
mübarek ellerinden öpeceğim.

beni kör kuyularda merdivensiz,
denizler ortasında bak yelkensiz
bırakmadığın için sevgilim,
mehtaba bakıp bakıp bakıp
mehtabı sen zannedeceğim.

sen düçarımı düşeş eylerken
ben gönül ipim aşk iğnemle,
düş sesi ve rüzgâr müziğiyle
beni sana sımsıkı dikeceğim.

[Fotoğraf @Sicilya]

11 Ocak 2012 Çarşamba

Şair


Ocak yandı
tencere kaynadı
sene geçti,
devir kapandı

oh eski gitti
yeniye yer açıldı
utandı Knidos Afroditi,
aslan yattığı yerden kalktı
kes traşı! diye haykırdı.
şaşırdım pürtelaş, cozuttum
sütü döktüm, fareyi unuttum
kuyruğumun peşinde ben bir hâl oldum
soluğumun içinde ben bir lâl oldum
döndü kafam bi' dünya,
kalbim çırpınıp uçtu semaya
salmam kırıldı, hoop alabora...

semaya varınca fareyi tuttum
durdum ve kendimi unuttum
nefesim rüzgâr, kalbim deniz,
gözüm Ay,
bahtım güneşte bir saray...
unutunca ben kendimi
öylece mesut buldum
ben kendimi.
bildim hâlimi ve hâlledeni,
hatırladım neşeyi.
insan ancak unutunca kendini
hatırlarmış her şeyi.

hatırlamak neşeymiş meğer
unutuşun kederi bebeğim, bin beter.

dağ başını rüzgâr alınca
şihire durdum, şaire koştum.
Kocadağlar'dan ateşini yuvarlayan
denize varınca çakal gibi pavkıran
ufukta bir lipsozun sırtına yapışıp
şimdiye varasıya kulaç atan...
şair dedim gel ben ol!
ben yokum al sen ol!
hurufa ağzını dayayıp ferahlayan
gâh feryat biriktirip bağrını yırtan
gâh hiçlenip zârı zârı ağlayan
gâh neşeyle kızıl balonlar uçuran
gâh haşyetle tir tir sarsılan
bir hoş bahçe, bir ince derman ol!
şair dedim,
var ya ben seni çok özledim!

şair dedim, seni biraz paralamışlar
ve biraz da hırpalamışlar
belki vurmuş, belki kırmışlar
belki sen de bir ara sapıtmışsın
hakikati söylemek yerine
lafı dolandırmışsın
laf yedi düvel dolanmadan laf olmaz,
Allah'tan lafa uyanmışsın.

şair dedim, sen kimsin?
ben misin, kimliğim misin?
kimlik, kimin konduğu zarfsa şayet
ben mazruf oldu gitti misin?
şair dedim,
sen bana kimlik değilsin
sen bana kimsin
hasından bir bahçe, bir orman
gülizârdan saray,
bülbülden rüzgâr,
Ay'dan deniz bir evsin.
yuvasın şair dedim,
yuvamsın, direğimsin!

şair dedim,
seni çok sevdim
çünkü karşılığını,
karşılıklı aşkla ödedim.

[gül, bülbül ve elbette aşk, boşuna klişespor değil külâhım.
klişede hayat var. tekrarda yaşam var. zikirde nur var.
vesselam batman batman hakikatli kavramlar.
düştükleri yerden kaldıralım.
temizleyelim, paklayalım, nurlandıralım.
anlayalım: yaşam hissedilmez yaşanmadan.
gecede bülbül dinlenmeden, seherde gül koklanmadan
yasemini, fulü ve floryayı unutmadan,
aşk tarafından evrilip çevrilip yoğrulmadan,
yorulmadan, bunalmadan, sıkılmadan
rahatlamadan, gülmeden, ağlamadan
yaşam, yaşanmaz yaşanmadan.
külâhım o bakımdan, şiir olsun 11 ocak.
duayla dolsun ömre ait kap kacak.
elhamdülillah öpücük kucak kucak.]

[Fotoğraf @Sicilya, Agrigento]

6 Ocak 2012 Cuma

Siftah


bir oh çeksem
Akdeniz'den...
önce ışık, sonra su
içinde yüzerek siftah.
Allah'ın adıyla, bismillah.

rüzgârın uçurduğu çamaşırlar
altında asırlık balkonlar.
Napoliten ömrün başladığı anlar.
hafızanın dehlizlerinde
muazzam hatıralar.
lastikten bozma hâreler
ve kiç taklar.
kalamar kokulu dükkanlarda,
Cebelitarık'tan akan akşamlar.

alabildiğine buğday ve mandaranç
gözüm tabiata, kulağım musikiye aç.
sürü koyunlar, sıra çıngıraklar.
aç cağnım ciğerim, perdeleri aç.
pürneşe girsin içeriye sarışın yaz.

Galliano'yla erbain,
Stefano'yla kiraz.

Qualia

ölüversen öyle zahmetsiz bebek gibi, çocuk gibi memeden yeni kesilmiş adın okunan yüzünde tamam bir gülümseme boran fırtınan dinmiş  ateşin ...