28 Şubat 2012 Salı

Fuad


zamanda donmak
zamanı dondurmak
zamandan dışarı uğramak
zamandan münezzeh,
zamandan beri olmak.
kuşlu, yelkenli, denizli bir anda
anadan hüryan bahtiyar olmak.
zamanı orada öyle
bozulmadan, kirlenmeden,
tam mükemmel hâliyle bırakmak.
faniye hayli meşakkat,
Baki'nin sıfatlarıyla uğraşmak...

faninin mükemmeliyet hırsından bezdim.
benliğin mülkiyet arzusundan iğrendim.
nefsin istençsiz isteklerinden
illallah getirdim.
ifrat ya da tefrit aynı ifrit,
ifrit oldum, iblis geçirdim.
ezelden hürlüğe esir,
güzelliğe esin, zulme haşin kesildim.
meleğimle iblisim kıran kırana bakışırken
ben gariban kalbime çekildim.
neticede Akdeniz'e,
bir araba dayak yemiş gibi serildim.

o lâhza Boğaz'a yunus geldi, hilâl belirdi.
insanlığa nail olmak gerekti.
malayaniden seyirmek, maraziden yükselmek
eşeği atla değişmek elzemdi.
eşek dağda geberince, ziyanı eve gelirdi.
at ise, vakur ve munis idi.
ruhum halim ve selime meftun idi.
peki arık eşeğe karşılık
kır atı verecek olan hangi babayiğitti?
beyhude ameller yorgun ve bitkinken
nafile eylemler yoksun ve fakirken
irade güdük, arzu hödükken
hangi mert sevgili sevecekti eşeği?
ancak celal ve ikram sahibi biri
bu kavruk trampaya talip olabilirdi.
kaosu, velveleyi, karmaşayı, kompleksi
ancak her şeye Hâkim çözebilirdi.
rahata rahat batarken,
rahatsıza batan kendimi,
yaman tiryakiden beni,
ancak harbi Hür azad edebilirdi.

geldi, edip tuttu, çözüp topladı Ganî.
doğrulttu belimi, sildi gözlerimi.
okşadı zihnimi, temizledi kalbimi.
kalbe, duyguyu yerleştirince
benlik sağaldı, varlık iyileşti.
dinince fırtına, durulunca deniz
kopunca yular, kızarınca beniz
Duygu, Kalp'i hakiki sevdi.

[kalbimin 64. yaşı mübarek olsun.
sıhhat ve huzur olsun.
mutluluk ve aşk olsun külâhım.
ve başucumda, Dali'nin en sevdiğim eseri dursun.]

20 Şubat 2012 Pazartesi

Kafain


o kafalar nereye gitti?
bu kafalar nereye gidiyor?
şu kafalar nereye gidecek?
kafain kaç uyuru dürtecek?

Allah'tan yaz gelecek cağnım,
kışın çetin mürşitliği bitecek,
yazın uçarı dervişliği gelecek.
inşallah ömrümüz kaderimize yetecek.
ayak, yorganına göre gerinecek,
yorgan gitse de kavga bitmeyecek.

kişi, sızlayacak, öğrenecek, yüzleşecek
beden, ağrıyacak, gülecek, hissedecek
kafa, gidecek, gelecek, hıfzedecek
kalp, atacak, sevecek, genişleyecek
nefs, yaşayacak, ölecek, dirilecek.
ya bahtiyar akıbeti,
ya bedbaht nihayeti seçecek.
yola şaşı devam ederse,
belki karıştıracak seçemeyecek de
irade nedir bilmeyecek.
iradesini bilmeyen akıllıyı
peki akıllım, kim ne edecek!

öyleyse hangi akıllı,
hazin sona karşılık mutlu sonsuzu verecek!
yanlış hesabın ve kesat takasın
viran Bağdat'tan dönmesini mi bekleyecek!
var mı öyle bir akıl, unutulmuşluğu,
mahrum ve hüsran olmuşluğu sevecek?
peki var mı öyle bir akıllı kalbi,
yârdan uzak kalmayı kaldırabilecek?
ah taş kafa, kalp salaş!
baş bakarken aç aç,
yoksun baştan utanan suskun taş,
kâh Süleymaniye'de, kâh Monreale'de,
kâh Sagrada'da, kâh Kâbe'de,
ancak onu yaratıp bilene
kaldırıp temizleyene,
süsüp güzelleyene içini dökecek.
lâl olan dahi "üzülme!" diyecek de,
dilli, kalpli, iradeli, kaderli olan
insanoğlu, ademkızı, beşerbaşı
nihai yuvasını sakil betondan mı örecek!
sırtını küp gerçeğe verecek de,
kapısını yamuk sahteye mi çevirecek!

oysa bilecek akıllı,
kalple kaderin beraber çalıştığını,
tavuktan yumurta, iradeden kader çıktığını,
yumurtadan horoz, kaderden kalp fırladığını.
bilecek aklını aklayıp akıllamış bazısı,
aklın da bazan yarı yolda bıraktığını.
o lâhza dörtnala Burak'a atlayanların,
bahtiyar akıbete yol alacağını,
bilecek akıllı kalpli,
yâre kavuşacağını,
lâtif perçeminden vuslata yakalanacağını.

bilsin artık akıllı,
öte bilinecek şeyin olmadığını.
nihayetsiz bilinin varlığını.

[Fotoğraf @Barselona]

8 Şubat 2012 Çarşamba

Şehr-i İstanbul


ahhh...
semaya perdeler çekilmiş.
seherde uyanan gerinmiş.
omuzlar geriye çekilmiş,
kalp ufka verilmiş.
ahşap iğ ile keder eğrilmiş.
taş iğ ile kader sevilmiş.
malzeme ilmi,
avadanlık bilgisiyle birleşmiş.
küfeki, elmas uçla kesilince
Süleymaniye kesilmiş.
karda bir safir belirmiş,
Yarımada'ya inen gecede erimiş.
güneşin yakutu,
zümrüt denize dalarken,
aşk, Ay'ın kehribarına erişmiş.
esrar taşı köpürmüş,
bakır altına dönüşmüş,
yuvarlak çakıl taşı şifresi,
iksirin zincifresi çözülmüş.
vakayı firuze görmüş,
deniz taşı'nmış düşünmüş,
gümüş, yârin saçlarını örmüş.

gerisi gündelikmiş.
günler ard arda devrilirken,
an'layan orta suda doludizgin yüzerken,
yekpâre zaman, şimdiye benzermiş.
mazide fil hafızalı,
istikbalde ise balığa özenirmiş.
Peygamber'in doğumunda şükreder,
dünyanın ölümünde dua edermiş.

o ara gariban İstanbullular,
Heybeli'de nadide pisiyle avunmuşlar.
asr-ı saadette yaşayıp,
şehr-i saadette kavuşmuşlar.
Prens adalarında Prenses,
Knidos'da Afrodit,
Segesta'da Ceres takılmışlar.
mazinin sultani şehrine gazel okumuşlar.
affedersin orospu mangalına dönen
çarpık çurpuk çürük dişe benzeyen
onca güzelken bunca çirkinleşen
Şehr-i İstanbul'u bari vefayla anmışlar.
Bizantiyon'u sadakatla anımsamışlar.
Güzellikler Diyarı'nı saygıyla dolanmışlar.
nice rahmani lütufla ve göz nuruyla,
akılla ve gönülle, şefkat ve aşkla
dünya mamur değil tarumar ya,
vay balam, voy anam, vıy babu!
kedere ve celale dayanmışlar,
neşeye ve şihire abanmışlar,
at gibi parlamışlar, boğa gibi kızmışlar.
Allah'tan celali nur söndürür,
anlamışlar da sükûnete bağlamışlar.
ruhun meramını kat'a unutmamış,
hararetle kıskıvrak hayra,
palamarla sımsıkrak davaya bağlanmışlar.

Atmacalar ve Serçeler anlaşmış.
beraber tabiatta olağan,
mânâda fevkalâde takılmış.
çağ çağlamış, bağ bağlamış.
kuşlar azalırken insanlar çoğalmış.
Kızıl Çöl'de betonlar ağlamış.
gökbozanları Çığlık dağlamış.
Rocco, Milano'da borsaya dadanınca,
Monica, Messina'dan piyadeyle açılmış.
topraktan gelen insan,
denizi canıyla sulayana hasret kalmış.
Allah'tan hasret vahdete varımış da,
geniş kanatlı kapı ardına kadar açılmış,
gayrı hakikaten girmeyeni dövüyorlarmış.

[vefa külâhım, vefa. dikkat ve rikkat vefada.
elh. Şiirin Yarımadası'na, Pers'e, Grek'e, Roma'ya,
gök nuru Nova Roma'ya vefaoğlu vefa.]

2 Şubat 2012 Perşembe

Mavi Kuş


şıp şıp Şubart.
mübarek olsun.
ko uçsun.
gözüne kar konsun.
Heybeli'nin çamlarından
beyaz soğuk kokusu duyulsun.
soğuğun rengi bembeyaz,
nefs, nefesini
tertemiz ve püripak solusun.
bir gemi geçsin Boğaz'dan,
kanatları olsun ufuktan.
ışığa gidenleri alsın,
Barselona Limanı'ndan.

ruminin amanesi,
şarkinin gazeli
karşılasın uzaktan.
Rumi dediğim Grek,
Şarki dediğim Persiyan.
vurgunsam bu ikisine,
hastaysam zarif kültürüne,
tam ortasında yaşadığımdan.
tam orta suda, anadan hüryan
kulaç attığımdan, inan.

suyun tam ortası,
ufkun Akdeniz tarafı,
sıcağın rengi sapsarı,
zeytinin muazzam ışığı içinde
estet dimağın efe oynayışı.
haymatlos değilsem şayet,
benim yerim yurdum burası:
bembeyaz ile sapsarının
göz kamaştırıcı harmanı.
bana cuk yuvamın manası,
kıpkızıl anda uçan mavi kuşun
yemyeşil bahçeye varması.

besbelli otağım,
bir seher vakti ışığın
beni tam kalbinden vurması.
nurun hâlime ağlayıp,
rüzgârın boynuma sarılması.

[Fotoğraf @Heybeliada]

Qualia

ölüversen öyle zahmetsiz bebek gibi, çocuk gibi memeden yeni kesilmiş adın okunan yüzünde tamam bir gülümseme boran fırtınan dinmiş  ateşin ...