ahhh...
semaya perdeler çekilmiş.
seherde uyanan gerinmiş.
omuzlar geriye çekilmiş,
kalp ufka verilmiş.
ahşap iğ ile keder eğrilmiş.
taş iğ ile kader sevilmiş.
malzeme ilmi,
avadanlık bilgisiyle birleşmiş.
küfeki, elmas uçla kesilince
Süleymaniye kesilmiş.
karda bir safir belirmiş,
Yarımada'ya inen gecede erimiş.
güneşin yakutu,
zümrüt denize dalarken,
aşk, Ay'ın kehribarına erişmiş.
esrar taşı köpürmüş,
bakır altına dönüşmüş,
yuvarlak çakıl taşı şifresi,
iksirin zincifresi çözülmüş.
vakayı firuze görmüş,
deniz taşı'nmış düşünmüş,
gümüş, yârin saçlarını örmüş.
gerisi gündelikmiş.
günler ard arda devrilirken,
an'layan orta suda doludizgin yüzerken,
yekpâre zaman, şimdiye benzermiş.
mazide fil hafızalı,
istikbalde ise balığa özenirmiş.
Peygamber'in doğumunda şükreder,
dünyanın ölümünde dua edermiş.
o ara gariban İstanbullular,
Heybeli'de nadide pisiyle avunmuşlar.
asr-ı saadette yaşayıp,
şehr-i saadette kavuşmuşlar.
Prens adalarında Prenses,
Knidos'da Afrodit,
Segesta'da Ceres takılmışlar.
mazinin sultani şehrine gazel okumuşlar.
affedersin orospu mangalına dönen
çarpık çurpuk çürük dişe benzeyen
onca güzelken bunca çirkinleşen
Şehr-i İstanbul'u bari vefayla anmışlar.
Bizantiyon'u sadakatla anımsamışlar.
Güzellikler Diyarı'nı saygıyla dolanmışlar.
nice rahmani lütufla ve göz nuruyla,
akılla ve gönülle, şefkat ve aşkla
dünya mamur değil tarumar ya,
vay balam, voy anam, vıy babu!
kedere ve celale dayanmışlar,
neşeye ve şihire abanmışlar,
at gibi parlamışlar, boğa gibi kızmışlar.
Allah'tan celali nur söndürür,
anlamışlar da sükûnete bağlamışlar.
ruhun meramını kat'a unutmamış,
hararetle kıskıvrak hayra,
palamarla sımsıkrak davaya bağlanmışlar.
Atmacalar ve Serçeler anlaşmış.
beraber tabiatta olağan,
mânâda fevkalâde takılmış.
çağ çağlamış, bağ bağlamış.
kuşlar azalırken insanlar çoğalmış.
Kızıl Çöl'de betonlar ağlamış.
gökbozanları Çığlık dağlamış.
Rocco, Milano'da borsaya dadanınca,
Monica, Messina'dan piyadeyle açılmış.
topraktan gelen insan,
denizi canıyla sulayana hasret kalmış.
Allah'tan hasret vahdete varımış da,
geniş kanatlı kapı ardına kadar açılmış,
gayrı hakikaten girmeyeni dövüyorlarmış.
[vefa külâhım, vefa. dikkat ve rikkat vefada.
elh. Şiirin Yarımadası'na, Pers'e, Grek'e, Roma'ya,
gök nuru Nova Roma'ya vefaoğlu vefa.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder