"Ruhun deniz dinginliği"
ah! ne de çoklar
tınılar, mısralar, satırlar
bölük bölük, saf saf, sıra sıra.
Adem'den bu yana,
asırlardır süren ulvi sanatta,
hem varsıl hem yoksul
eski güzel zamanlar,
yeni hâlsiz çağlar.
kim söyledi, anımsamıyorum.
biliyorsun, bilmiyorum.
ne zamandı hakikaten
böyle güneşli bir Kasım?
onu düşünüyorum.
kuzeyli bir rüzgâr
maziye savururken güzü,
hatıramda renk cümbüşü,
ak mendille uğurluyorum.
yavaş yavaş
ah! ne de yavaşlar
ânı adımlayan ayaklar.
aynada kimi karaltılar,
kabak tadı veren
pörsümüş kuruntular.
rap rap, zap zap, zapturapt
sahneyi dağıtan ilahi aygıtla
huzura kavuşmuş tragedyalar.
İstanbullular ve Romalılar!
dağlılar ve adalılar!
zamanlı ve mekânlı mahluğa
ansızın ve lâmekân bir sevda.
tembel ve asabi insana
cevval ve asude bir yuva.
hilâlin kızıla boyandığı,
eşsiz ve süresiz bir ânda.
1900'ün başında,
oynuyor çocuklar sınıfsız
cömert buğdayların arasında.
ataları arasında sarp uçurum
biri parya, öteki kral çuluyla.
taç ve asa
taş ve sopa
biri altından, ötekisi tahta
aynı eşya: eteğini sıyırınca.
tahta, altından çevik
adalet arenasında.
kodu mu oturtur anlayana.
vurmaya kalksan altınla
cimri yerlerin ağrır,
kıyamazsın eteği pahalıya.
öyle inince kallavi sopa
devrilince taht kralın başına
parya, hep paryalığa talim
yeni gözdemiz rüküş burjuva!
metalik avazlarla doğdu
toprağa ve dimağa makkina,
organik efendi öldü ya,
yaşasın sanayi devi ağababa!
2000'in başında,
hani milenyum masalları
hani hikâyeler hep konformista.
kuramlar ve kavramlar mahzun,
bilgiler ve fikirler hepten çorba.
sosyalizm demode, şeriat kiç
kanaat ve zanaat çıkmış ıskartaya.
kültür ve sanat, vah eski bir manzara.
sağcısıyla solcusu aynı dükkânda,
melun liberal stayla
artık tek tarz, yegâne moda.
ol lâhza güneş doluyor Boğaz'a,
Kasım aheste geçerken karşıya
ah! ne de mutlular
garipler, yolcular, suskunlar.
satirleri Sokrat öldürmüş
öyle diyorlar,
bu arada.
[Fotoğraf