25 Kasım 2013 Pazartesi

Alâka


"Ruhun deniz dinginliği"

ah! ne de çoklar
tınılar, mısralar, satırlar
bölük bölük, saf saf, sıra sıra.
Adem'den bu yana,
asırlardır süren ulvi sanatta,
hem varsıl hem yoksul
eski güzel zamanlar,
yeni hâlsiz çağlar.

kim söyledi, anımsamıyorum.
biliyorsun, bilmiyorum.
ne zamandı hakikaten
böyle güneşli bir Kasım?
onu düşünüyorum.
kuzeyli bir rüzgâr
maziye savururken güzü,
hatıramda renk cümbüşü,
ak mendille uğurluyorum.

yavaş yavaş
ah! ne de yavaşlar
ânı adımlayan ayaklar.
aynada kimi karaltılar,
kabak tadı veren
pörsümüş kuruntular.
rap rap, zap zap, zapturapt
sahneyi dağıtan ilahi aygıtla
huzura kavuşmuş tragedyalar.

İstanbullular ve Romalılar!
dağlılar ve adalılar!
zamanlı ve mekânlı mahluğa
ansızın ve lâmekân bir sevda.
tembel ve asabi insana
cevval ve asude bir yuva.
hilâlin kızıla boyandığı,
eşsiz ve süresiz bir ânda.

1900'ün başında,
oynuyor çocuklar sınıfsız
cömert buğdayların arasında.
ataları arasında sarp uçurum
biri parya, öteki kral çuluyla.
taç ve asa
taş ve sopa
biri altından, ötekisi tahta
aynı eşya: eteğini sıyırınca.

tahta, altından çevik
adalet arenasında.
kodu mu oturtur anlayana.
vurmaya kalksan altınla
cimri yerlerin ağrır,
kıyamazsın eteği pahalıya.

öyle inince kallavi sopa
devrilince taht kralın başına
parya, hep paryalığa talim
yeni gözdemiz rüküş burjuva!
metalik avazlarla doğdu
toprağa ve dimağa makkina,
organik efendi öldü ya,
yaşasın sanayi devi ağababa!

2000'in başında,
hani milenyum masalları
hani hikâyeler hep konformista.
kuramlar ve kavramlar mahzun,
bilgiler ve fikirler hepten çorba.
sosyalizm demode, şeriat kiç
kanaat ve zanaat çıkmış ıskartaya.
kültür ve sanat, vah eski bir manzara.
sağcısıyla solcusu aynı dükkânda,
melun liberal stayla
artık tek tarz, yegâne moda.

ol lâhza güneş doluyor Boğaz'a,
Kasım aheste geçerken karşıya
ah! ne de mutlular
garipler, yolcular, suskunlar.
satirleri Sokrat öldürmüş
öyle diyorlar,
bu arada.

[Fotoğraf @Safranbolu]

4 Kasım 2013 Pazartesi

Kök


hele bi' Ekim geçsin,
koşarak Kasım gelsin.

bekliyorum bulut geçsin
bekliyorum rüya geçsin
bekliyorum ohâl geçsin.
gözümden şehirler
zihnimden vakitler
kalbimden gemiler
bekliyorum bu da geçsin.

abrakadabra!

bal rengi manastırın bahçesinde
ruhani zeytinlerin gölgesinde
Mardin'de babamın okuduğu lise
dedemin bir ömür çalıştığı postane
çölden Akdeniz sokulmuş meğer
gizil ve ketum köklerime.

Mezopotamya'da bir gece
değirmi Prenses doğdu lâciverde.
Pers sotaya yatmış şark yönünde
Roma şan peşinde garp göğünde
ortasını almış da yatmış Antiokhus,
varsıl ovaların sadık tepesine.

tepeden inerken çakıl sesinde
yorgun fikirler düzlüğünde
uzaktan bir ağaç sesleniyor
dur yolcu, gitme!
evet, dualarım seninle
hayır hayır, gitmeliyim
nârın yâr olduğu uzak yere!

Ay'dan çıkarken zefir sesinde
saat gibi kurulmuş seferde
bıçak gibi kesilmiş nefeste
hani kurbanın nerede?
işte baş işte kan işte gövde
evet evet, ölmeliyim
sanki Arafat'a yakın bir yerde!

asırlar geçmiş bazan pupa yelken,
bazan aheste...

fıstık gibi topraklarda
miss gibi uyku çekenlerin şerefine!

abrakadabra!

selam aziz İstanbul, n'aber?
şükür geldim gene sinene.
uyut ve uyandır beni
tıngır mıngır, zangır zangır
Boğaz'ın ahşap beşiğinde.

güz renklerinde,
romans havası eşliğinde...

Ay, güneşi örttüğünde
bu klas gösteriyle
koca sene geçtiğinde,
bir seyir hatırası sevgiliyle
ve hoş bir sada kubbede.

bekliyorum geçenler geçsin
kalan yollar bizimle...

[Fotoğraf @Adıyaman, Nemrut]

1 Kasım 2013 Cuma

Sahne


[Ekim'den...]

Kınalı'yı ve azıcık Burgaz'ı
Yassı'yı ve Sivriada'yı
nam-ı diğer Hayırsız'ı
sürgün çomarın tutmuş ahını
kız gibi kuleyi ve Haydarpaşa'yı
hatta Saray'ı ve Ayasofya'yı
enginde belirmiş Yalova'yı
bulut yığılmış güneyli garbı
garbın afakını sarmış sıkıntıyı
şarkın sofrasını yutmuş arsızlığı
görüyorum ve artıyorum,
sabrı kastediyorum, sabrı.

Üsküdar'ı ve sürgit Salacak'ı
Beylerbeyi'ni ve Çamlıca'yı
Sultantepeli ebedi âşıkları
Kuzguncuk'u ve Bağlarbaşı'nı
anadan yurdum bonkör toprağı
her ağacı bin deva "orman"ı
çocukluğu, gençliği, yaşlılığı
İcadiye'de kalbi tutuşanları
Moda'dan kayıkla açılanları
Nakkaştepe'den denize bakanları
teker teker cümle hatırayı
görüyorum ve artırıyorum,
Allah'tan hatırlıyorum, hamdı.

derken gün geçiyor
zaman dönüyor
bulutları süren poyraz
gözlüğümü parlatıyor.
Boğaz'a demirlemiş gemi batıyor
aylandız ölüyor, şehir çöküyor
deniz yanıyor, Ay sönüyor
dekor devriliyor, sahne değişiyor.
göremiyorum ve artırıyorum,
korkuyu, dehşeti, kaygıyı, hicabı.

hey şaşkın Hacivat,
yıktım perdeyi eyledim viran
var sahibine haber et heman!

gelsin tutuklasın beni elan!
suç âletimi vapordan
orta suya atmadan...

Qualia

ölüversen öyle zahmetsiz bebek gibi, çocuk gibi memeden yeni kesilmiş adın okunan yüzünde tamam bir gülümseme boran fırtınan dinmiş  ateşin ...