4 Kasım 2013 Pazartesi

Kök


hele bi' Ekim geçsin,
koşarak Kasım gelsin.

bekliyorum bulut geçsin
bekliyorum rüya geçsin
bekliyorum ohâl geçsin.
gözümden şehirler
zihnimden vakitler
kalbimden gemiler
bekliyorum bu da geçsin.

abrakadabra!

bal rengi manastırın bahçesinde
ruhani zeytinlerin gölgesinde
Mardin'de babamın okuduğu lise
dedemin bir ömür çalıştığı postane
çölden Akdeniz sokulmuş meğer
gizil ve ketum köklerime.

Mezopotamya'da bir gece
değirmi Prenses doğdu lâciverde.
Pers sotaya yatmış şark yönünde
Roma şan peşinde garp göğünde
ortasını almış da yatmış Antiokhus,
varsıl ovaların sadık tepesine.

tepeden inerken çakıl sesinde
yorgun fikirler düzlüğünde
uzaktan bir ağaç sesleniyor
dur yolcu, gitme!
evet, dualarım seninle
hayır hayır, gitmeliyim
nârın yâr olduğu uzak yere!

Ay'dan çıkarken zefir sesinde
saat gibi kurulmuş seferde
bıçak gibi kesilmiş nefeste
hani kurbanın nerede?
işte baş işte kan işte gövde
evet evet, ölmeliyim
sanki Arafat'a yakın bir yerde!

asırlar geçmiş bazan pupa yelken,
bazan aheste...

fıstık gibi topraklarda
miss gibi uyku çekenlerin şerefine!

abrakadabra!

selam aziz İstanbul, n'aber?
şükür geldim gene sinene.
uyut ve uyandır beni
tıngır mıngır, zangır zangır
Boğaz'ın ahşap beşiğinde.

güz renklerinde,
romans havası eşliğinde...

Ay, güneşi örttüğünde
bu klas gösteriyle
koca sene geçtiğinde,
bir seyir hatırası sevgiliyle
ve hoş bir sada kubbede.

bekliyorum geçenler geçsin
kalan yollar bizimle...

[Fotoğraf @Adıyaman, Nemrut]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Qualia

ölüversen öyle zahmetsiz bebek gibi, çocuk gibi memeden yeni kesilmiş adın okunan yüzünde tamam bir gülümseme boran fırtınan dinmiş  ateşin ...