24 Ocak 2010 Pazar

Oruç


bugün göçmüş Ali Hazret
bırakmış ilmi arkasında hasret...
Ahmet Hamdi ve Uğur Mumcu
ve Feridun ağbi bugün göçmüş.
oraya, berzaha, bekleme odasına...
bekleme odası ışıl ışıldır umuyorum,
rahatları yerindedir diliyorum.

ve biz geride kalanlar
göçme günümüze kadar
hayatı sırtlayıp taşıyoruz
devam ediyoruz canlar.

[Feysbuk'un hikmeti midir nedir, arada böyle aforizmik cümleler çıkıyor kalemimden: Ölümlüye duyulan güven de ölümlüdür; gelgeçe güvenen, gelip geçtiğini gördükçe hiçbir şeye güvenemez olur. Devası mevcuttur. Deva varken devasızlıkta ısrar ahmaklıktır ve paranoya doğurur. Paranoya ise, ruhun güvesidir ve güven'in ölümüdür.]

güveyi öldür, güveni canlandırıp güldür!
istersem senden,
narımı yara yara dilersem
sen bir ol! dersin de
olmayan mı kalır allasen!

Yaradan'a sığınıp
bir tokat nakşet
güvenilmez güveye!
sen sağ, ben selamet.

Mizah: Şipşirin öküz < Anneciğim!

Fikirlenmişken yazayım: Estetize edilen yaşamın, gerçekle bağının kopmasından ve yabancılaşma dediğimiz olgunun ağababalığını yapmasından dem vurmuş Benjamin misal, güzel bir düşünüş... Yaşam, üsluplaştırılmaya gelmez. Gerçeğe tarz ne gerek! Kendisi başlı başına tarz ve klas!
Ha tarz merakımız için "sanat" dediğimiz engin mecramız var işte. Orada at koştur istersen, oh yayıl, coş, tarzdan tarza koş! Âdeta bir Tarzan ol, kim tutar seni... [Vay anasını Tarzan he! ;]

susadım bugün
ve orucumu karla açtım.
kalbimden vurulmuşa döndüm sonra
kor ateşte ayıldım.

bugün film gibi izledim seni
sahilden aheste geçişini
rüzgârı yudum yudum içişini
ve bana dönüp "fin" deyişini.
bildiğim tek fin
sauna: fin hamamı
o da yandırıp arındırıp
yeniden başlatır adamı!

ve ıraklığın sahiden
bambaşka bir kafası varımış...

ben kim miyim?
hasretlik olmuş kişiyim.
kim miyim!
hasretlik biriyim.
ve kimliğimi sana hasrederim.

sana bakayım derken,
bakışım yüzümden düşmüş
bin parçaya bölünmüş.
meğer bakışım
bildiğin nar imiş, içi nar beyaz imiş.
o lâhza denizin içinden gelmiş:
bir deniz hayvanı makinesini sabitlemiş
bizim fiyakalı bir fotoğrafımızı çekmiş.

buraya da sevdiğim bir sıfat:
enfest!

21 Ocak 2010 Perşembe

Bütünleme


a yüzü:
benim ardım karanlık karası
ne de yorucu gaflet güzergâhı!
yine de yanına varabilirdim
ki olmasaydın sen yancı...

b yüzü:
yancı değil, yanlıyım
yanlış değil, sapayım
yanda değil, yârdayım
sanma ki uzaktayım...

z yüzü:
ne zahmetli iş şu zulmet!
bakar bakar durursun
çaresiz karaya vurursun!
kopkoyu karaya
deniz damlar da belki gözünden;
abrakadabra!
o vakit karayı görmez,
ağladıkça deniz olursun...

<<< bende caz gırtlağı ve arya yutağı var.
soluk borum da bakırdan! >>>

İnsanoğlu, insan olmayı becerdiği zaman hürleşir. İnsan olmayı becermek de, berikine üstün olmak için, ya da ötekini ezmek için yine insan hırsının uydurduğu bütün üst kimliklerden soyunmayı gerektirir. Bu bir davadır. Davası olan insan cesur ve gözü pek olur, ve yazık ki okkanın altına hep bu tip insanlar gider. Olsun, nasılsa "düşünce"yi allamesi gelse de öldüremez! Düşünmek insanın şanındandır, düşünceye kastetmek ise ahmaklığın ve şerefsizliğin daniskasıdır. < 19 Ocak rahmetli Hrant Dink anısına...

Müzik, ruhu yükselten manevi bir merdiven olduğu için, ruhla birlik korunduğu kanaatindeyim. Haybeye değil hiçbir şey, hiçbir insan da haşa boşa değil. Hepsinin yüksek bir hakikati ve manası var. Dünya arenası, karşıtlıklar arenası. Hak olduğu kadar haksızlık da olmak zorunda. Neticede her şey olması gerektiği gibi ve önünde sonunda olacağına varır şekilde dizayn edilmiş. Bize düşen nerede durduğumuzu bilmek; mazlumun mu yanındayız, zalimin mi, bunu şerh edebilmek.

Günün birinde çıkıp sorarsa biri, ey kardeş şu koca ömründe ne ettin, ne faiden dokundu şu hayata diye, apışıp kalmamak; yiyip içip kıçımı gezdirdim gibi en aşağı mertebeden maval okumamak; bir şey yapamadım ama en azından hakkın, güzelliğin, müziğin, sanat misali yaşamanın yanındaydım diyebilmek... Adalet var külâhım, kalıbımı basarım ki var, ha ama adaletin ortaya çıkabilmesi için adavete de ihtiyaç var. Suç olmasa, ceza nereden olsun he mi... Umut musluğunu, aman sakın maazallah kapalı unutmayalım iş ki...

Bir fotoğrafın anısı:
Vay balam! Ruhumu karla ovasım geldi...
Yeşil apartmanın köşe penceresi önünde Kafka okuyup, radyodan hava durumunu dinlerken birden irkildim, ulan yoksa biri beni mi dikizliyor diye! Karşıki donuk pencerenin jaluzisi kıpırdadı, aklım oynadı. Meğer olay buymuş hacımın evladı.

Hermenötik rules!

Yetenekler zayi oldu mu ben mai ekran veriyi! Verifay edeyim bari kendimi, olayım bir verifani [sanal lehçe! kelimelere abanıp, dillerin de arasını bozacağım bir gün, o olacak ;]. Edebi, siyasi, felsefi, müzikal ve fotoğrafik bir gaste çıkarsam; yepisyeni, avangart, devrimci, kökten muhalif! Sadece gerçeğin ve güzelin yanında, sadece aşkın ve merhametin hizasında... Ne bileyim, sonra da dünyayı değiştirsem! Olma mı ya? Bence olar!

biri kral fotoğraf çekmiş bir gün,
içinde Ay'ı göstermiş, ilkdördün.
şahbaz Ay ve düşbaz kuş
garip bir şiire konmuş, fâilâtün...

< içe dokanan şey, gayrı ayağa düşmez!
< yazara her yer defter, attığı hiçbir harf yere düşmez!

Bilinç uyuyakalmış suda. Başını kaldırıp baksa: Eskidim anasını satayım, en iyisi uyumaya devam edeyim, diyebilir. Dimyat'a pirince giderken, evdeki bilinçten olmak istemeyebilir.

hey mavi-sarı libaslı bağyan!
şu duruşuna yollar hasta hâlinle, kimi bekliyorsun?
gelenler-gidenler mühim değil biliyorsun,
sen sadece beklemeyi seviyorsun.

16 Ocak 2010 Cumartesi

Fevkinde


Beynim ağır, çok ağır, ağııır, bağıırr, bağır ki açılsın bağır. Bayırdan aşağı yuvarlansın kahır. Geldiği gibi, paragrafsız, öyle geldiği gibi, fikre, zikre, kaleme, geldiği gibi. Kalbe dolduğu gibi. Kafiyesiz ve nizamsız. Oysa ne kadar da kafiyeli ve nizami. Her şey. Kalem bundan beri olabilir mi? Ben istesem dahi o geri durabilir mi? Soru işaretlerim var ve ünlemlerim. Noktalarım ve virgüllerim. Kulağımda daimi bir müzik var ve gözümün derinliklerinde gördüklerim. Kalbim olduğunu söylüyorlar, beni görenler. Kalbimin olması, kalbimi ağrıtıyor benim oysa. Kalbim serapa ırmak, gözlerimden sineme akan tiryak. Al sana uyak...

Bir doğru yol var. Tek. Bir. Tane. Ne mutlu görene, bilene, idrak edene, o yoldan gidene. Hem de ne mutlu. O yoldan hürriyete, selamete, kurtuluşa ulaşana, nail olana, vakıf olana, muradına kavuşana ne mutlu! Nietzsche'ye göre kurtuluş, insanın kendinden utanmaması imiş mesela. Eksik ziyade bir cümle. İnsanın kendinden utanmaması, fakat utanmaya sebebiyet verecek şeyleri yapmaması olmasın o kurtuluş. Hakiki kurtuluş... Bu raddeye, bu mertebeye de ancak utana utana varılabilir olmasın. İnsana has bir özellik utanmak, güzel ve özel. Utanmaktan utanmamalıdır. Hah, kurtuluş, utanmaktan utanmamak olabilir bak külâhım, canım ciğerim.

Ciğerim köşe köşe, dilim dilim... Dilim; serkeş, berduş, ölçüsüz, vahim. Edep ya Hû diye inlemedeyim. Bir feryat kopmuş, fırtına gibi bir çığlık büyümüş. Avaz avaz bağırdan yukarı yürümüş. Sonrasını hatırlamıyorum ;) Böyle hem gülsem, hem ağlasam, şiir gibi. İki ağlasam, üç gülsem. Beş gülsem, on ağlasam. Al gülüm ver gülüm. Al takke ver külâh... Ben bu ömür sandığını, böyle gâh daha yeni düzelmiş sırtıma alarak, gâh daha demin güçlenmiş kollarımla sararak, gâh nekahet kalbimde taşıyarak ilerliyorum. Terakkii! Ne İttihat Terakki ne Teşkilat-ı Mahsusa, ne Mit, ne cuntacı, darbeci! İnsan olanı sadece. Adil ve güzel. Cömert ve mert. Yiğit ve gözüpek. Mütevazı ve hayırlı. Kendini bilen, Rabbini bilen... Onu yapanı, pek güzel bir surette varlık dergâhına katanı bilen, ne için "şimdi ve burada" olduğunu düşünen... Kendini düşünen Rabbini bulur külâhım. İçindeki seslerin peşine düşen, önünde sonunda asıl sese döner. Dinleyen, sese döner. Bu sesten yüz çevirmek, akılsızlıktır, bahtsızlıktır. Hüsrandır, hezimettir, çok pis zulümdür.

Selam ona Pîr'in eşsiz kelamı: "Adalet, bir şeyi yerine koymaktır. zulüm ise yerine koymamaktır." Duyan kulağa, gören göze her şey hakikat... Yüce Allah, kullarına verdiği aklı nuruyla tamamlasın diye yakarırım. Nursuz akıl, ışıksız zulmet gibiymiş, yana yakıla kavrarım.

Görüyorsun aklım! Akıllı ol, senin de aklını alırım. Aklını başına devşir akıllım! Akıl demek değil, her zekerim hıyar diyene tuzu alıp koşmak, ya da akıl demek değil üç beş kitaptan derleme afili cümleler kurmak, ya da akıl demek değil ki her söze fiyakalı cevap yapıştırmak... Akıl, ne zaman akıl? Ulan ne oluyor bende ve etrafımda, çevremde ve yöremde, memleketimde ve dünyamda diyebilmek, olan biteni kavrayabilmektir akıl. Akıl, kafa yormaktır, şu saksıyı Allah için çalıştırmaktır - boşa koymamış he mi onu oraya! Soruyu ve sorunu keşfedip, cevap ve çare bulmaya çalışmaktır. Derdi bilip derman aramaktır akıl. Akıl, takılmasın gayrı istirham ediyorum. Takık ve arsız, arıza ve faydasız bir akıl olmasın, beni kıl kaptırmasın. Kıl etmesin, tüy eylemesin. Akıllı olsun, canımı yesin!

Dravdan mı yazıyorum bunları ben! Kolpa mı açıyorum kendime! Tıraş mı hepsi, yoksa tırışkandan mı! Öyleyse çıkayım çarpıp kapıyı! Öyleyse kaldırıp atayım, vurup kırayım bu hayatı! Öyle değil. Öylesi böylesi yok bazı meselelerin. Mesele nedir baylar bayanlar? Merdivenden nedense kayanlar? Merdiveni bile nasıl kullanacağını anlayamayanlar. Meselemiz nedir ey insanlar!

İstanbul, 2010 Evropa kültür başkenti oldu bugün. Işıklar ve ateşler içinde. Milyon liralar, saçma sapan şeylere fuzuli harcamalar. İşçiler grevde, işsizler beklemede. Böyle midir başkentlik? Oysa bu sadece bildiğin boşkentlik!

çook doluyum.
dokunsan da ağlar, dokanmasan da ağlar misali durumum.
içimden bir tramvay kalktı gidiyoor
hooop beni almadan nereye gidiyoor?
mananın da fevkinde bir yere mi götürüyor?

9 Ocak 2010 Cumartesi

Yurt


ufarak bir şiir yazdım bir gün
bir şeye benzemedi.
boyu kısa, kıçı yere yakın idi
korkulurdu böylesinden.
fakat şiirden korkan yoktu
harbisinden...

var mıyım yok muyum?
varınca
yok olur muyum?
en bilemediğim şey,
senelerdir yana yakıla aradığım,
kuytuları, tenhaları, metrukları
fellik fellik taradığım...
sırrım, canım, gönlüm
bir olup aklımı aldılar da
sonunda olan bir şey buldum.
onu bulunca ben kafadan yok oldum.
çok da iyi oldu.
sanırım bu bir şiir oldu.

ayy Hayy
yırtsam cümlenin perdesini
dokunsam harflere gizli gizli
sarılsam manaya mecnun gibi.
Leylâm, Mevlâm, Sultanım
koy beni aşkın içine
ben artık
orada yaşayayım!
ilelebet
aşk yurdunu
mesken tutayım!
amin...

8 Ocak 2010 Cuma

2010!


yar kalbimi, yâr!
yâr gel artık
yanıma var!

bunu de bana!
bunu de!
ah bunu de ki
bu beni öldürsün!

ölsün egosantrizm!
yaşasın illallah turizm!
illallah getirsin kalbim,
illallah götürsün dilim.

içimdeki hayvanı benden başka kim bilebilir?
içimdeki vahşiyi benden başka kim zaptedebilir?
bazan içim dışıma çıkmak ister,
hayvanım karanlık ormanlarda avlanmayı özler.
çünkü avlanmak vahşinin tek mesleği, tek meselesidir.
ta ki, vahşetinden sıkılana kadar...
vahşet, dehşet doğurur ve uzun vadede sıkıcıdır; vahşi de salak değil a, belki işe erken uyanmıştır ve kendi vahşetinden utanmıştır.
işbu yüzden medeniyet vardır. [orman düşünceleri, 249. bab]

ve sonra...
en sevdiğim kadın kahraman: nemfoman, histerik, ajite!
mokar hastası Nihan varıdı eskiden Lemanyak'ta. hah o biçim, nebçim.

işte
utancın ağırlığı dağı bile çökertir.
arzı inim inim inletir,
göğü ırmak ırmak ağlatır.
art niyet, ar damarını çatlatır.
halbuki art niyet değil;
art-niyet, sanat gibi güzel bir niyet
olmalıdır her eylemin berisinde.
aşkla ilgili olmalıdır her niyet.
niyet hayvanını yormamalıdır basit birkaç heves.
insan heves değil, nefestir.

gam bağından ayağını kurtaran hür olur,
ne yüzünü ne kalbini örtme gereği duyar.
gam bağı neresi mi?
o gam bağı,
utanç membaı,
heva ve hevesin otağı,
gelgeç vakaların durağı!
her durakta durursa, bu otbüs,
gideceği yere vaktinde nasıl varsın a kıt akıllı!
basma o yalama düğmeye,
dokanma şu folloş butona artık,
her durakta inmeye kalkarsan
işimiz var seninle gizli yaratık!

otbüs ayar veriyor, dinleyene
kuşları özleyene...
hürlere özenene...

kelimeleri toplamam lazım,
toplamam lazım ki
Ay'a yol olsunlar!
Yâr'e kanat açsınlar!
kuş gibi uçup
adam gibi yansınlar.

2009 bitesiye
2010 gelesiye
kalbim Yârimada'ya vardı.
nefsim ruhuma yapıştı.
narım nârıma karıştı.
nârım narımı çatlattı.
meğer narı çatlatan nâr imiş.
mesele anlaşıldı.

[Fotoğraf @2010'dan ilk kare, Yarımada'da, Yaka'da, köyde, dutun dibinde...]

Qualia

ölüversen öyle zahmetsiz bebek gibi, çocuk gibi memeden yeni kesilmiş adın okunan yüzünde tamam bir gülümseme boran fırtınan dinmiş  ateşin ...