27 Aralık 2010 Pazartesi

Harman


üst, alt, ilk ve son insan.
pek insanca -işte insan.
yazgısı engin iman.
biteyazarken ömür an be an,
an be an zorlaşırken imtihan...
Amok'un teri alında payidar,
Sevilla'nın Figaro'su ihtiyar,
çocukluğun Marcos'u tarumar,
ruhun Julyetta'sı bahtiyar:
vaktidir diye
mecazi mürsel hamuşan.

Aralık, baktırmazken Murano camdan
Ocak girer, Haliç bacadan.
vaay be 2010, kimdin?
nikbin ve bedbin
-diyalektül alemin-
fırtına gibi gelip geçtin,
Şam işi han kapısından.
tufan gibi geçip gittin:
Heybeliada vaporuyla,
harmanili harmonik harmanların
harman zamanından...

10 Aralık 2010 Cuma

Gördüğüm


yağmurlu bir cuma'da
canımı yandıran, aklımı alan
cesedimi raptedip
ruhumu zapteden
kalbimi biçare yaprak gibi titreten
bir şey gördüm.

uzakta,
bulutun yığıldığı ufukta
ormanın uğuldadığı kuytuda
bir an ayna karşısında
gözün kara kuyusunda
ırmak fışkıran pınarında
annemin bana bakışında
yârin hazin dokunuşunda
kalbin gariban sarayında,
çok uzakta,
bir şey gördüm.

peşine düştüm.
koştum koştum koştum
düştüm, kalktım, durdum.
çamura bulandım, kayboldum.
yönümü şaşırdım, hapsoldum.
bin galon gözyaşı kefaletim
kırık kalbim emanetim
hürlüğe kaydoldum.
gene peşine râm oldum.

biraz koştum, sonra yürüdüm
yürüdüm yürüdüm yürüdüm
dağları, tepeleri
sokakları, şehirleri yürüdüm.
yürürken hababam düşündüm.
deli deli düşündüm.
veli veli de düşündüm.
nöronlarımı çatlattım.
sinirlerimi hoplattım.
yürüdüm, durmadım.

durunca sıkıldım.
peşinde
gece gündüz, adım adım
sanki ben dünyayı arşınladım.
yorulunca zeytin dibine çöküp
çok uzun ağladım.
adım adım ruhum dağladım.
ağaca yaslandım. ateşi avuçladım.
gözlerimi kapadım.
gördüğüm şey
göremediğimmiş.
utandım. bakamadım.
kördüğümle kaldım.

ve bu kederi ben
hiçbir kelimeyle.. anlatamadım.  

8 Aralık 2010 Çarşamba

Rest


bir gün bir bakmışız
rebet ve arya hayatımız.
nasıl rind nasıl agâh
bir ömür ıstırabımız.

Zozo ve Eleni
İshak amca ve havalisi.
çetin firakımız
ne denli kederli...
halbuki siktir etmek her şeyi
bizi ayıran ahmaklığı, aymazlığı
çulu çaputu, parayı pulu
kini, hırsı, zulümü, kıyımı!
bir kapan gibi
ah bir kapan gibi
üzerimize kapanmış bozuk kurumları
çarpık sistemleri, arsız oyunları
çürük ilişkileri, ezik arzuları...
bir avcı gibi
hain bir avcı gibi
gece uyurlarken gelip kuşları ürkütmüş
boyunlarını büktürmüş adamları,
canileri, cellatları, kasapları
halbuki siktir etmek tüm bunları...

guruba bakmak akşamüstlerinde
iki sevgili anıtı!
ya da piyade üstünde yazları
iki deniz hayvanı.
bülbüle bakarken ya da gülü okşarken
yasemini koklayıp andıza ağlarken
elinden tutacak olanı.
şu dünyada
olamaz mı insanın,
içli, içkin ve aylalı
mazbut, yalın ve ayarlı
vakur, onurlu ve haklı
olamaz mı insanın,
böyle güzel bir yuvası?

olmuyorsa
şimdi burada
ben bu deli canı
vereyim gitsin hacı!

7 Aralık 2010 Salı

Hüsn-i Hat


"Camilerde ders okutulurken yakılan kandillerin isi kubbede birikir. Sonra bu birikinti kubbeden aşağıya sıvılaşmış bir şekilde toplanır. Biriken bu sıvı sürre alayına katılan develerin boynuna kapalı olarak asılır. Hicaz'a kadar deve boynunda sallanarak giden ve aynı şekilde İstanbul'a dönen bu sıvı artık mürekkep olarak işlenmeye hazırdır. Hattat bu mürekkeple yazdığı bir harfe bile saatlerini harcar. O kadar ki Süleymaniye Camii'nin kubbesindeki yazıları yazan hattat aylar süren çalışma sonucu görme yeteneğini yitirmiş ve bunu padişaha "gözümün nurunu kubbede bıraktım" diye, adeta hâlinden memnun bir şekilde ifade etmiştir. İşlediği sure de Nur suresidir. İşte müderrislerin verdikleri derslerle başlayan yolculuk böylelikle aynı kubbelerde el emeği göz nuru hüsn-i hat olarak son bulur." [Sözlük'ten, yazarına içten teşekkürümle]

tarihe bak, disipline bak, emeğe bak.
kültüre bak, işe bak, manaya bak.
destuur! tez dur, düstura bak.
allasen çok uzun bak...
ben de bakayım...
sonra bir kamışım olsun
ve hayalimde yazdıklarım
yazdıklarım yazdıklarım yazdıklarım
hüsnü yazmaklık olacaksa varlığım,
olsun varsın da
yaza yaza bitmesin sakın
sevgiliye olan nazımım...
ahmak olma ey aklım!
sevgili bakidir bu kubbede
aşk, haşa kalır mı hiç yarım!
denizler mürekkep, ormanlar kamış olsa
gene de tükenmez bilirsin
sevgilideki daim tasarım.

bugün hem ılgın hem dargın.
ziyadesiyle dağınık ve kalın.
bambunun canı pek tatlıysa,
destur yansın çok yansın da
sakın kararmasın yazısı alnının.
korku ile umut iki kanka
sakın onları ayırmasın bahtın.
noksanını affetsin bugün
gönlündeki nadide tamamın.

****
"Evladın baba üzerindeki haklarından bir kısmı ona yazı, yüzme ve silah atmayı öğretmesi, helal rızıkla büyütmesidir."
"Rızkın anahtarı olan hüsn-i hat öğrenmek size gereklidir.",
"Ey Bilal! Hokkadan uzak kalma. Çünkü hayır, kıyamete kadar hokkada ve ehli ilimdedir." S.a.v.
"Hat, işlerin en mühimi, sevinçlerin en büyüğüdür."
İslam'ın ilk hattatı olan can Ali, güzel Ali.
"Kuran, Mekke'de indi, Kahire'de okundu, İstanbul'da yazıldı."
Bu hat kelamı da, ruhu şad Yesari Mehmet Esad Efendi.

Sene


7 Aralık, 1432 günlerinin ilki.
Muharrem 1, her türlü mübarekî.
uydur kaydır yaz,
nasılsa yanar tömbeki.
burası şehir,
değil ne gam Sömbeki.

baki kalan kubbede hoş bir deli.
sakin duran habbede boş bir veli.
hangisi kovulmamış,
hangisi bozulmamış?
sütte hain kan katresi.
hangisi yanmamış,
hangisi kavrulmamış?
dimağı dağlayan klarinet sesi.
ayağı bağlayan gam pelerini.
palamarı çözemeyen bıçkın gemi.
gemi azıya alamayan hırçın çömezi.
hangisi ben, hangisi öteki?
hangisi ötedeki ötenazi?

köpek olmuş hayatımın filmi.
hayatımın filmindeki hayatımın kadını
hayatımın köpeği olmuş, adı Kıtmir mi?
Liza mı, Çomar mı, beyaz itli prens mi?
köpek olmaklık, kadim duygu miti mi?
sekiz mor köpek ve diğerleri,
havlamış feveran cevelan mütemadi.
bir ömür havlamış vesselam,
içerideki.

ey sevgili,
Stelyo söylemiş aramızda geçenleri.
Yorgo çalmış aşkımızın loş sesini.
peşrevi muhayyerkürdi,
berisi kürdilihicazkâr saz semai.
gurub vakti senfonilerden yedi.
vakti kerahette bülbülün nağmesi.
düş bozuğu Babil'in bedbaht Buhtunnasir'i,
Verdi'den bildiğin Nabucco hani.
işte anlatmış biteviye seni.
heyhat!
ben bırakmamış cem-i cümlesi.

söyle kâri!
dinle yazının yâri!
ben mi bozacakmışım ince işlenmişi?
ah ben mi vuracakmışım narin eseri?
ben mi kıracakmışım nadir hediyeyi?
ey sevgili!
bensem o zırdeli!
boynum tinden ince şimdi!
haydi, tiz kessinler biletimi!

[Cümlenin yeni senesi hayrola.
1432, zulmetlere nur ola.]

1 Aralık 2010 Çarşamba

Dua


kırık dökük
birkaç kelimenin üzerine
ferahfezadan aşk, buselikten sevda
rasttan rahmet, hicazdan hikmet
bol bol boca et.
Aralık aralanırken
sırtımda günah hurcu teğelken
gözümde su burcu seyrekken
aklım az zaman zeyrekken
kalbim çok zaman titrekken
sen üzerime
affını hoca et.
şefkatini koca et.
sen ömrüme
ruhunu mihman et.
nurunu hanman et.

Qualia

ölüversen öyle zahmetsiz bebek gibi, çocuk gibi memeden yeni kesilmiş adın okunan yüzünde tamam bir gülümseme boran fırtınan dinmiş  ateşin ...