
kendinizi nasıl bilirdiniz?
mevtanın ardından üç kez iyi dediniz de
kendinizin önünde kaç kez nesiniz?
peki siz iyiyi nasıl bilirsiniz?
kendinizi iyi bilirken,
kötülüğü kime isnad edersiniz?
bilgiyi önce duyulara hapsetmiş tarihiniz.
sonra zifiri hürlük ve aydın zapturapt!
mahdut aklın hizmetine vermişsiniz.
hümanist, panteist, biraz da komiksiniz.
metafiziği, metakimyayı, metainsanı
metayok bilmişsiniz.
bilgiyi, metresi üç kuruşa istimlak ederken
dünyayı metresiniz, kendinizi sizin zannetmişsiniz.
işbu hâlinizle siz kendinizi nasıl bilirdiniz?
Hayy de Heraklit'in ırmağına giriniz.
tatava etmeyiniz, kafa ütülemeyiniz, traşı kesiniz.
Heraklit'ten dahi temizlenip, Sokrat'ı dinleyiniz.
Sokrat'ı dahi geçip, baba Musa'yı izleyiniz.
sonra varınız da Ahmed'in aziz kalbine erişiniz.
Sokrat desin: bildiğim bilmediğim.
ben diyeyim, bilmediğim ise kendim.
lütfet o gökçe sevgili, o halis dost gelsin,
ah buyursun kiç takkeyi düşürsün de
absürd tekkeyi ateşe versin.
kendini bilen Rabbini bilir diyerek
mevzuya demirden noktayı işlesin.
meseleye altından sütunu diksin.
kadim derdi ibrişim kuşakla çevirsin.
derken siz ve biz,
kuvveden ve fiilden bihaber hâlimize dönelim.
furkansız, iyiden ve kötüden gafil
rehbersiz, hayır ve şerden cahil şeklimize bürünelim.
Allah'ını kaybetmiş torlak kalıbımıza girelim,
Peygamberini arayan ümmi kılığımıza gizlenelim.
bir zahmet hiç bakmayalım, görmeyelim, işitmeyelim.
duyup düşünüp, durup hissedip ayırt etmeyelim.
sevip anlayıp, öpüp koklayıp içlenmeyelim.
yok yok ölmeyelim aman sakın,
ölüden sönük yaşamağa devam edelim.
siz edin cağnım!
sizin yolunuz size, benimki bana.
ben buradan aynen ormana dalarım.
belki uçan bir tosbağa görürüm de
çirkini unutur, güzele doyarım.
vahdeti hatırlar, sizi de anlarım.
o lâhza farktan firar ederim,
engin cem bahçesine sığınırım.
yâr ile ağyara aynı selamı yayarım.
ak ceylanın peşine düşüp tepeleri aşarım.
yavru çitaları dişi aslana karşı uyarırım.
bülbülün firakını, gülün vuslatını anlatırım.
tabiatın dizini dokuna dokuna parlatırım.
düşerim kalkarım, durmam değişirim,
gelirim giderim, ölürüm yaşarım.
bildim bilmedim ne ki mecnuna,
güzel bir göz beni atmışsa bu derin sevdaya,
ben sadece O güzel göze bakarım.
[Fotoğraf @Floransa.
Külâhım, önce Schopenhauer dedenin can kadehinden iç:
"Biz insanlar kendini aldatan varlıklarız. Başkalarının gözünde iyi görünmeyi isteriz. Sıradan bir insan başkalarının kendisi hakkında ne düşündüğüyle ilgilendiğinin yarısı kadar kendisinin ne olduğuyla ilgilenmez. Bu, dünyadaki birçok karışıklığın ve çoğu perişanlığın nedenidir, fakat daha kötüsü kendi gözümüzde de iyi görünmeyi isteriz, dolayısıyla kendimizi kendimizden gizleriz, gerçek saiklerimizin üstünü örteriz, kendimizde bir kusurun olmadığını düşünmeyi severiz çünkü utanç kadar nahoş bir şey yoktur."
sonra Benvenuto Cellini'nin can elinden öp:
Perseus, bir kılıçta Medusa'nın başını keserken...
ve nihayet, iki ahu çiçeğin can manasından kokla:
"İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş Sanadır." Bakara, 285'den.
"Mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Gerçekten sen her şeye kâdirsin." Âl-i İmran, 26.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder