26 Nisan 2009 Pazar

Afiyet


affeder misin beni?
Sen evet,
oradaki ve buradaki
içteki ve dıştaki
batıni ve zahiri
aşkın için vallahi
affeder misin beni?

benliğim yılgın bir ata benzer
yaldır yaldır koşmuştur bir vakitler
görünüşü süslü ve şaşaalı topraklarda,
gerçeği karanlık ve çamur deryasında.
koşmuştur doyasıya,
başıboş ve serseri
delidolu ve havai.

benliğim mağrur bir ata benzer
zârı zârı ağlamıştır bir vakitler
çamura esir düştüğünde,
temizliği kirlenince
yelesi mahzun
düşmüştür secdeye.
gamlı ve hicran
zelil ve pişman.

benliğim ölmüş bir ata benzer
hızlı hızlı yaşamıştır bir vakitler
düşünmüş taşınmıştır
aramış bulamamıştır
anlamanın tadını bilmiştir de
anlamamıştır.
cahil ve hüsran
zahit ve nisyan.

benliğim güzel bir ata benzer
pırıl pırıl doğmuştur bir vakitler
tutunmuştur halatına
bağlanmıştır aşkına.
at atlığını, benliğim benliğini
hissetmiştir o rast makamda.
yolcu ve korkulu
mecnun ve umutlu.

benliğim ata sebepsiz benzemez.
kendinden başkasına benzeyen affedilmez.
gün olur devran döner
Sultan, doru atını noolur affeder,
onu Firdevs güllerine ve
Adn bülbüllerine sürmek ister.

işte o vakitler
benliğim bir ata benzer
olgun ve duru
âşık ve soylu. 

24 Nisan 2009 Cuma

Revan


baharda
sinemde çığlık birikir.
çığ gibi büyür
çağların çığlığı.
çığlık ki,
çiğliğin haykırışı.
bakarsın ki manada
çığ üstüne çığ.

kuğu fırtınası, çiçek fırtınası.
fırtınalar olmayaydı nice olurdu
mahlûkatın naturası.
hareket kaabiliyeti olmayan canlı
sanırsın misal ağaçları.
hesaba katmazsın rüzgârı.
rüzgâr da bildiğin canlı!
canlıyı ne sanırsın,
işte burası mevzûnun aslı.

çağ, algıda geçicilik çağı.
algı, çağdaş beyin salgısı.
id, ego, süperego
altbilinç, bilinçaltı, bilinçdışı
hırsla parçala bakalım canlıyı.
canlının içinde can var, deme hiç!
hiç anlama en basit olanı.

canlı dediğin can dergâhı.
canların hepsi gayeli, amaçlı.
çiçeğin, ağacın, kuşun sırrı
insanoğluna mı kaldı!
anlamaktan aciz olana mı
kendinin bile sırrını?

baharda
sinemde çığlık çağlar.
kan revan bağlar.
ruhuma Allahüekber yağar.

23 Nisan 2009 Perşembe

Sitte-i Sever


fırtına, fırtııın!
yırtındım bu fırtınada
fırtındım hırçıın!
sittem sivrildi anlayacağın.

açıklayayım külâhım
şiir olsun bugün de durağım...
6 gündür yazmamışım.
6 asır sanmışım.
fırtına yetişmiş imdadıma
bir fırt almışım rüzigârdan
bin aşk olmuşum imanıma.

rüzgâr, tabiatın en sevdiğim hâli
evirip çevirdi yine kalbimi.
"kalbim kudret elinde olana yemin ederim ki"
aşktır bu kulun yek emeli.

sitte-i sevir, boğanın altı günü demekmiş.
"sitte-i sevir, her saati bir devir" denirmiş.
6 gündür yazmamışım.
6 asır sanmışım.
meğer hâlim sitte-i sever imiş.
koç gitmiş, boğa gelmiş.

olamam mı prenses karrrdeşim!
olurum belki.
bir sepetim olur benim de.
istemem saray ve trafik
istemem han, hamam, sentetik.
isterim bir yarımada,
isterim deniz ve dağ,
isterim orman ve gül
isterim lale ve bülbül
isterim:
yaseminle ağla, begonville gül.
kargayla uç, martıyla konuş.
kızılgerdanın ah göbeğiyle öpüş.
sepetim anlayacağın epey büyük ;)
çünkü
istemekle meselesi olan
prenseslik istemez, çalar düdük.

bence prensesin olayı budur.
kimseyi bilmez, meselesi O'dur.
prenses hürdür, vakara düşkündür.
hür olan şatoda boş boş oturmaz.
prenseslerin şatosu olmaz.

prensesi anlatabiliyorsam biraz ucundan
prenses duygum değildir valla dravdan!

kraliçeyle tanıştım külâhım!
sana diyorum hâlâ,
ortam romantik oldu gaçayım yapma bana,
numarayı yutmayan burada.

gelelim sitte-i severin serüvenine
ece ya, bildiğin kraliçe
karşılaştım birdenbire.
ben prenses olmasam
nasıl göreyim ece?
bunu bana bir söylesene?
laşantemi kantare.

prensesim.
var sadece bir sepetim
sepetimin hasırı aşktan
sapı merhamet altınından,
olmalı en hasından.
içiyse dolmalı
susuzluk pınarından.

susuzlara suuu
susuzlara suuu
ve sayham çizer susuzluğumu.

öperim külâhım.

16 Nisan 2009 Perşembe

Uçan Halı


Hindistan'ın kutsal şehri Benares
Pushkar var kutsal bir de
belki de her şehri kutsal.
zaten bakarsan
her şehir kutsal.
Mevlâna'nın şehri Konya kutsal
Goethe'nin şehri Weimar kutsal
en kutsalı var lakin,
sanma hepsi aynı kutsal.
[dakikada kaç kutsal!.. kutsalmetre iftiharla sunar]

Hindistan'a kutsallığından değil de ruhaniliğinden ötürü gitmek istiyorum. Aslına bakarsan 20'lerimde her sene Hindistan'a gitmişim külâhım. Bir ara sürekli birileriyle Hindistan'a gittim hakikaten. Sayacağım ya, sene 1998, ilk Olimpos'ta biriyle gittim, sonra dört-beş kişiyle daha ha babam Hindistan'a gittim.

dünyanın bir sürü yerine gittim geldim
fakat en çok Hindistan'a gitmişim, diyebilirim ;]

Şimdi önce gitmem gereken yerler var. İki tanesine gittim, üç tane daha var. Sonra Hindistan'a giderim inşallah. Akabinde ver elini Weimar.
Roma, Madrid, Cebelitarık, Casablanca...  
Uçan halı dayanmaz bana gördüğün gibi külâhım, hah ha ha.

***
Dün Benares'den bahsetmemin sebebi, Erik Truffaz'dan bahsetmek istememdi. Fakat uçan halıya binince unuttum asıl meselemi külâhım. Kendisini seviyorum, hem müziğini, hem trompetini, hem jazz'a kattığı yenilikleri seviyorum. Trompeti hip-hop'la dahi birleştirebilen devrimci bir ruh. Gel bi' öpeyim allasen Erik ağbi. Come one kiss dude! Devrimci ruhlara selam olsun.

2008'de "Rendez-vous" projesiyle çok güzel randevular verdi bana Erik ağbi. Mexico'da buluştuk önce, açıkçası pek hazzetmedim. Fakat akabinde Benares'e götürdü ki aklımı yedim. En son Paris'te buluştuk. Şahane bir randevu hazırlamış ya bana hafız, hatta Bobby McFerrin'i de yanında getirmiş zandım ama, o güzel Sly Johnson imiş. Sanırsın ki yiğidolar resmi geçidi külâhım.

Dün ayrıca Reha Erdem'in "Hayat Var!" filmiyle buluştum Emek'te. Fatih Özgüven, Balthus'un resimlerine benzetmiş filmi. Ben pek benzetemedim, hangi akla hizmet derken şimdi bayramlık ağzımı açmaya da üşendim. Kendine özgü, Boğaz'ı çokzel görüntüleyen nefis bir İstanbul filmi bencileyn. Sisteme direnen varoşları da iyi anlatmış. Arabesk ruhumuza ilaç gibi gelen bir seyirlik olmuş. Hatıratımızın nadide nağmelerinden Mine Koşan'ın Dert Bende'si de temaya cuk oturmuş. Beş Vakit'te de Arvo Part'ı kullanmıştı Reha Erdem. Güzel adamlar bunlar, Reha Erdem olsun, Ümit Ünal olsun. İzleyelim, destek olalım külâhım. Her sikim hıyar diyene tuzla koşmayı biliyoruz, harbiden hıyar olanlara koşalım bari de tuzu zayi etmeyelim he mi, rehehe, vallahi sinirden gülüyorum ;]

Bu arada Paris'te Nature Boy'u çalmışsın ya Erik ağbi,
beni benden çalmışsın sanki Erik ağbi.
- duruşuna kurban -

14 Nisan 2009 Salı

Buluş


valla bir sleep, bir oblivion
biri uyku, öteki unutuş.
ruh ve beden sağlığı için mutluluk
ne şahane bir buluş!

buluş benimle buluş!
şafak sökerken,
şafak düşüncelerimi bir bir sökerken
beynimden
ve gece çökerken,
gece düşüncelerime bir bir çökerken
buluuş!

Gölgesizler'i pek beğendim.
romanda ne hissettiysem
filmde de aynını hissettim.
bravo dedim.

Andrey Rublev de laf orucuna girmiş ya
vallahi çok özendim.
üstelik,
muazzam çanın çalmasıyla
konuşmaya başlamış mübareğim.
takdir ettim.

12 Nisan 2009 Pazar

Çocuk


gizlidir yaşamak bazan.
gizlidir aşkı ve ölümü.
müstakildir hürlüğü.

11 ocak 1979'un fırtınalı sabahında
hiç hatırlanmayacak anılarla
doğar bebek varlığa.
varlık vardır.
düşünse de vardır, düşünmese de vardır.
düşünmesi sadece şanındandır.
ki düşünenine pek az rastlanır.

2009'da otuz mudur, üç otuz mu?
bir gece ansızın söndürür mumunu.
mumun ömrü kısadır,
aydınlığı kendini yaktığı kadardır.
ha otuz, ha üç otuzdur doğrusu
zaman sadece bir sayı doğrusu.

matematiği kuvvetlidir çocuğun
iki ile ikinin 4 ettiğini bilir
denklemleri sever,
eşitsizliklere ifrittir.
integral almaz, türeve bulaşmaz
bilir, azda işi yoktur çoğun.

bizim çocuğun
Türkçesi beşlerden pekiyi
el yazısına hevesli,
en güzel hediyesi
güzel yazı defteri.

canı sadece şiir yazmak ister çocuğun
başka çocuklarla oynamayı sevmez.
başka çocukları sevse de,
oynamayı sevmez.
kendi oyunu kendine benzemez.

yaşamak çok gizlidir bazan.
aşkı ve ölümü görünmez sırdan.
belki yansır hür bir aynadan.

[Marianne Faithfull'u öpüyorum]

9 Nisan 2009 Perşembe

Prenses


bugün dolunay'ın birinci günü.
dolunay'da gönlüm mahzundur.
yanına gidip koklamak ister yüzünü,
sarılmak ister de yoktur gücü.
sarılamayınca hâlim yaş doludur.
gerçek yaşın yanında kuru yoktur.

dolunay'da ağlarım ırmak ırmak
peki ay'a ulaşır mı aktığı yatak?
bilsem de bir bilmesem de bir.
kalbimde, bak var mı zehir?
varsa önce oraya ulaşsın bu nehir.
Ay, belki o zaman yanıma gelir.

dolunay masal vaktidir.
masallarda en sevdiğim prenseslerdir.
kendimi prenses zannetmem bu yüzdendir.
dokuz şilte altındaki bezelye tanesidir,
hissedebiliyorsam
prenses değilim de nedir?
bilsem de bir bilmesem de bir.

Festival


Sevgili Külâhım;

Nisan...
İstanbul'da festival zamanı.
eskisi gibi tenha değil artık öğle seansları.
hınca hınç, balık istifi ortamı
sanırsın kalabalık, filmden alıyor hıncını.

pazartesi izledim: Genç Kız Pınarı
Bergman'ın bakire baharı.
ahlak ve pagan temalı.
tecavüz ve cinayet, ki sonu intikamdı.
bir sahne varıdı:
uçsuz bucaksız gündoğumu çayırı
huş ağacı sallanmadaydı,
intikamla yananı temizlemek için
koparılmadaydı...

salıysa iki İsevi dalgası:
Nazarin ve Çölün Simon'ı.
yerin dibine geçirmiş ruhbanlığı
ve din adına yapılan
hokkabazlıkları!
güzel Nazario'ya ne fena değmiş
bâtılın kem nazarı.
ah Bunuel,
keşke bilseymiş İslâm'ı...

hasılı
üç tatlı film, üç ballı açı
gözüm, göynüm açıldı.

7 Nisan 2009 Salı

Aşk


İşte esas mevzû, mesele, konu, husus... Hakkında en çok yazdığım muazzam tatlı, ballı, şerbetli kelime. Kitabım da aşk konulu; üzerine koca kitap yazdım, hâlâ biraz olsun kesmiş değil beni. Yazdığım her şey aşk zahir, müzik de aşk, annem-babam aşk, Kuzguncuk aşk, Datça aşk, yazmak aşk, şiir aşk. Külâhım sen de aşkımsın ;]

hani diyor ya, yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem olsa
ve bütün denizler mürekkep
bitmez de bitmez aşkın sözü, hep!

diyor ya: tek bir aşk vardır
tek bir ayrılık...

işte düpedüz gerçekler külâhım,
hâlâ bana gerçek nedir sorarsan
aşkolsun sana canım!
aşk olsun bana,
canım...

kelimenin perdesini kaldır,
içine bak.
bak kim var orada?
velhasıl korkma... külâhım.

[Kuzguncuk muhitim ve memleketim, Datça ise demleketim diye tabir buyurduğum bir güzel yöre. Köyüm, denizin, yârenim, Akdenizim. Akdeniz'i Cebelitarık'tan tutuyorum, hoop Boğaz'a kadar geriyorum, işte habibatımın sınırlarını böylece çiziyorum. Bir uçtan bir uca topoğrafyam işte külâhım. Kuzguncuk'ta korunun dibinde doğdum, Datça'nın Betçe tarafında yaşadım. Betçe'nin hikâyesini defaatle yazdım ve inşallah bir gün yine uzun uzadıya yazarım.]

6 Nisan 2009 Pazartesi

Annem ve Babam


ne zaman ki gerçekten kalbim boydan boya kırıldı,
o zaman ki kaz kafam anneciğimin değerini anladı.

ne zaman ki gerçekten aklım boydan boya çatladı,
o zaman ki babacığım sığınılacak tek limandı.

3 Nisan 2009 Cuma

Cuma


Bugün cuma, en sevdiğim gün diyebilirim cuma için.
Cuma, "esperanza" dolu.
Esperanza, İspanyolca "umut" demek, bunu da Michel Tournier'nin "Cuma (ya da Pasifik Arafı)" nam kitabından öğrendim. cumalar birleşti yani. Çeşitli dillerdeki, bildiğim bazı kelimeleri çok seviyorum, farketmişsindir külâhım. Março, esperanza, nomad filan, aklıma geldikçe yazıyorum. Elbet en çok yaşadığım coğrafyanın dilini, dillerini seviyorum. Bildiğim için mi seviyorum, yoksa gerçekten de dünyanın en güzel dillerinden biri olduğu için mi, bilmiyorum. Türkçe'den bahis eyliyorum. Yakın çevresindeki nefis diller; Arapça, Farsça, Yunanca vs.nin etkisiyle daha da güzelleşmiş, olgunlaşmış, sade ve etkili ana dilimden bahsediyorum.

Arapça ve Farsça'yı günün birinde öğrenmeyi çok istiyorum. Yunanca, İtalyanca, İspanyolca'yı da keza. Japonca'yla, Çince'yle işim olmaz misal, almayayım.
Aslında Yunanca'ya az biraz sevgili Giorgos Dalaras beyefendiden aşinayım. Dalaras, fena dalar. Çok sevdiğim müzisyenlerden biridir, aşkın dilinden anlar, benim dilimden de anlar. Kendisini o kadar çok dinledim ki bir dönem, bir dönemim damgalıdır Dalaras'la. "Bir döneme damgasını vurmuş sanatçı!" ;] Sagapo [tse agapo diye yazılanzi], sagapo Giorgos Dalaras, seni seviyorum!

Yunanca'nın da bu teranesi var, alfabesi çok yarayışsız, şekiller, çubunklar filan. Yani bana öyle geliyor, ya kardeşim okunduğun gibi yazıl işte. Gördüğün gibi, bana en uygun dil Türkçe külâhım. Lütuftur bana Türkçe'nin coğrafyasına doğmak.

Duurr, daha anlatacağım.
Aşk kelimesine bak misal. Aşkı daha iyi seslendirebilen bir kelime daha var mı âlemde ya!
Aşka aşığım. Âşık misal, bir tane "ı" nelere kadir, görüyorsunuz sayın seyirciler.

Bu arada, her dil çevresindeki dillerle beraber büyür, büyümelidir. Kültür dediğimiz budur. Fakat bu etkileşim, sende olmayan sesleri, kelimeleri almak şeklinde olur, olmalıdır doğal olarak. Yoksa sende var olan kelime aslanlar gibiyse ve sen hâlâ gidip yerine yabancı bir kelime kullanıyorsan, e bizim de sana kıçımızla gülmemiz farz olmuş demektir.

Hülasa, coğrafyana dikkat et, yaşadığın yere dikkat kesil, tesadüf sanma külâhım.

1 Nisan 2009 Çarşamba

Poisson D'avril


Başlığım pek afili oldu.
Bugün 1 Nisan. Şaka günü var dünyada yau; şaka gibi, düşününce ;]
Nisan balığı deniyor bazı memleketlerde bu şakalama işine. Poisson d'avril de Fransızca Nisan balığı. Hikâyesi var tabii, olma mı, hatta bu hikâyeyi 2002'de sözlüğe de yazmışım. Gregoryen takvimiyle birlikte, 1 Nisan olan Fransız yılbaşısı 1 Ocak'a alınıyor. Nisan'da yılbaşını kutlama gafletinde bulunanların sırtına da Nisan balığı çıkartması yapıştırılıyor filan. Nisyan balığı işte bir nevi. Gelenek olması ilginç...

Takvim konusu merakımı mucip bir konu külâhım. Türlü türlü takvim kullanmış insanoğlu. Gregoryen'in tarihi Mısırlılara dayanıyor, güneş hesabı. Ben uzundur bu takvim işlerine kafa yoruyorum; güneşe bayılıyorum ama dünyanın zamanı hususunda Ay'ın daha ayrıntılı bir hesabı olduğunu düşünüyorum. Ay takvimlerine hastayım vesselam. Hicri takvimi bu yüzden çok seviyorum. Rüzgârlar, toprak, bitkiler, hayvanların hâli hep hicri takvimin incelikleri. Misal eskilerin kışı Erbain ve Hamsin'den müteşekkil. 40 ve 50 günlük dönemler...
Meddücezir de var. Sistem kusursuz hasılı.

Bugün 1 Nisan
1 Nisan, bir insan.

Qualia

ölüversen öyle zahmetsiz bebek gibi, çocuk gibi memeden yeni kesilmiş adın okunan yüzünde tamam bir gülümseme boran fırtınan dinmiş  ateşin ...