
bana rüzgâr sevdirildi.
Ay ve deniz sevdirildi
kuş, balık, keçi, çita
zeytin ve çitlembik sevdirildi.
bal ve badem
süt ve ayva sevdirildi.
zerzevat ve nebat
cümleten tabiat sevdirildi.
deniz ve mehtap sordular seni
Marmara Adası'nda bir yaz vakti.
bana gezinmek sevdirildi.
düşünmek, izlemek, yönelmek
aramak, sormak, söylemek derken
içimin sesleri sustu birden,
uzaktan yanık bir su sesi geldi.
bir cuma vakti
rengin ipekten kemeri
göğün muazzam belini çevirdi.
poyrazla öpüşen yağmur,
kurumuş yaprağı dirilti
kuşun kanadını temizledi
şarkılandı âlem, harmonik devindi.
bana müzik sevdirildi
bana müzik o kadar sevdirildi ki
müzikal bir ömrün hayali
tüm benliğimi ele geçirdi.
bana kitap sevdirildiği için
insan da sevdirildi.
kitap ve insan aynı şeydi.
iyisi de vardı kötüsü de
hakikisi de vardı sahtesi de
âlimi de vardı cahili de.
bana kitap ve insan sevdirildi.
sahteden ıramak, cahilden kaçınmak
aşksız ateşten sakınmak,
aşkın suyuna atlamak sevdirildi.
bir seher vakti
bana zaman ve mekân sevdirildi:
hem yokluklarının engin ümidi,
hiçliğin hazinesi, ihtimalin zerresi.
bana ümit o kadar sevdirildi ki
korkumun ocağına incir ağacı dikildi,
pembe gömlekli ve yeşil ceketli
vira havf, fora reca
bana ümidin duası sevdirildi.
bana yükseklik ve derinlik sevdirildi.
sevdirildi havale meşrebin havailikleri
nice cinslikleri, terso terslikleri
belâlı ülfetin tantanasından fazla,
sıkıntılı uzletin hür başı sevdirildi.
Akdeniz'de bir gurub vakti
bana hürriyet sevdirildi.
hürün hüviyeti, Mecnun'un cebindeydi
bunu Ay bilirdi, insan bilmezdi
ezeli hürlüğün timsali,
ebedi aşkın esaretiydi.
bana sevdirilen şen dünyada
hür ile esir aynı şeydi.
bana yazmak ve yaşamak sevdirildi.
kana kana içmek, doya doya sevişmek
Ay dolusu ağlayıp, güneş dolusu gülmek
hoplaya zıplaya yürümek sevdirildi.
dağda seğirtmek, ormanda eğleşmek
illetten kurtulmak, marazdan iyileşmek
ve gafletten aman bulmak sevdirildi
bana ölüyken dirilmek sevdirildi.
bana şiir söylemek sevdirildi.
şiirin tek konuştuğu yâr idi
bana bu yüzden
yâr ile konuşanlar sevdirildi
susanlar ve vakur duranlar sevdirildi
çekinenler ve müjdeleyenler sevdirildi.
bana melankoli ve nostalji sevdirildiği gibi,
o ele avuca gelmez mavi neşe,
ah ne çok sevdirildi.
rüzgârda uçuşan sayfalar
yazdıkça açılan puslar
sevdikçe aşılan egolar
yandıkça dağılan şeytanlardan fazla,
bana kendi olmaklıklar sevdirildi.
taklitten geçip ihlası sevenler
abesten kaçıp irfanı seçenler
hızdan ayrılıp sabra gidenler
arzusu net, icrası pek neferler,
bana kendinden ayılıp
aslına secde edenler sevdirildi.
bana tabiattan niceleri sevdirildi
bana eşyadan niceleri sevdirildi
bana mahluktan niceleri sevdirildi
güzel, yumuşak, tatlı, serin, yelkenli
havalı, uçarı, izbeli, incili, amberli
aynalı, manalı, renkli, dengeli, ilgili
hayal kadar latif, ateş gibi hakiki.
kanaatim O'dur ki
bura kainat, nice mahlukat
vara şükür, yoka hamd
ancak hakikinin sevdiği hakikat;
bana kanaate kanaat etmek sevdirildi.
seveni, sevdireni, sevdirileni
ve sevmeyi, kanaat dahi kesmedi.
["Yarattığı bunca aynada kırıldıktan
sonra, eskisi gibi tek ve kendisi kalan
sonsuz değerin gücünü, yüceliğini
sanırım anlamışsındır şimdi." Dante, Cennet XXIX.
külâhım, Dante'nin noksan Cennet'inden kusursuz Cennet'e:
"Kuran okuyan mümin, portakal gibidir: Kokusu hoş, tadı güzeldir. Okumayanı hurma gibidir: Kokusu yoktur, tadı ise güzeldir. Kuran okuyan münafık, fesleğen gibidir: Kokusu hoş, fakat tadı acıdır. Okumayanı ise Ebu Cehil karpuzu gibidir: Kokusu yoktur ve tadı da acıdır." S.a.v.]