bir an bir kuyu peyda oluyor.
kenarına sımsıkı tutunmak
düşmeyi engellemiyor.
çıkmak için önce düşmek gerekiyor.
yan yattı çamura battı
bu oyunda işlemiyor.
kıyısından geçtim, yanından tüydüm,
ardından sıvıştım,
önünden aynen tornistan
bu şovda işe yaramıyor.
kuyu peyda oldu mu
içine eli mahkum düşülüyor.
zaten asıl hikâye düştükten sonra başlıyor.
İnsanın içinde gizli bir merdiven var. Kendisinden gizli, varlığından kişioğlu bihaber. Kuyuya düşünce, kuyu süper klostrofobik ortam bir kere, kişi daralıyor, bunalıyor, saçını başını yoluyor, kafasını duvarlara vuruyor. Çünkü o kuyunun etrafı ıpıssız ve metruk. Yakınında kendisine yardım edecek kimse yok. Bağırsa sesini duyacak kimse yok. Yanında ip, halat, nevi cihaz, alet edevat hiçbir şey yok. Cinnete beş kalıyor. Cinnete hep beş kalır zahir. Fakat o beş, beşyüz asır mıdır, beşbin sene midir, öyle uçsuz bucaksız bir vakittir vesselam. İnsan çarçabuk cinnet geçirsem de, ne kendimin, ne kuyunun farkında olsam diye düşünür. Cinnetten daha çok cinnet geçirmemekten korkar. Cinnet gelmez. Cinnet zaten cinler demektir. Cinler geçirilmez, nereden geçiriyorsun, iğne deliğinden mi? Cinler getilirip, ortam yumuşatılmaya çalışılır sadece, fakat onlar da öyle her çağırana gelmez. Gelseler de yardım edemez, öyle bir görevleri yok. Bulut gökte gider, balık denizde yüzer. Bulutu denize sokamazsın, balığı da gökte uçuramazsın diyeyim sen anla en güzeli.
Cinnet de gelmeyince, insan insanlığıyla bir başına kalı kalıverir olduğu yerde, kuyunun dibinde. Çöker, oturur, avuçlarını başıyla doldurur. Düşünür, düşünür, düşünür, içinden çıkamaz. Düşünerek şu kuyunun içinden bir türlü çıkamaz. Düşünmeyi bırakır, kendini de bırakır, belki yarı baygın... Kendini bırakınca bir ses duyar içeriden. Bir gıcırtı, bir ayak sesi, dışarıdan geliyor sanır. Gözlerini açar. Dışarıda bir şey yoktur, üstelik gıcırtı da kesilmiştir, ayak sesi filan hikâye olmuştur. Korkar, işte o zaman hiç korkmadığı kadar korkar. Korkunca yine yarı baygın... Bir ses duyar yine içinden, bir nida, gözlerini tekrar açar. Açmasıyla birlik sesin izini yine kaybeder. İlkinden daha şiddetli bir korku nöbetine girer. Gözlerini dahi kapayamaz korkudan. Cep telefonu aklına gelir, öyle ya bu avantür çağımızda geçmektedir. Ceplerini araştırır, fakat hayır cep telefonu cebinde değildir. Olsa da buradan nasıl çekecek zaten diye düşünüp avunur. Çok sıkılır, öyle bir sıkılır ki, ana avrat dümdüz ecdadına kadar söver sayar. Yetmez, ağlar, duvarları yumruklar. Elleri kanar, gözleri yuvalarında bizar, yere kapaklanır. Dövünür, dövünür de dövünür. İçindeki ses bu sefer sert bir çığlık atar. Durur, yerinden kıpırdamaz, bu sefer gözlerini de açmaz. Sesi dinler. Bir ses vermesini daha ister. Ses gelir, kalk der, uyan, uyanmış gibi yapma, harbiden uyan der. Kalkamaz yerinden, durur yine sesi bekler. Çıt yok. Nasıl uyanacağım ki, nasıl çıkacağım ki buradan? der. Ses yok. Uzun süre bekler, bu sefer içli içli dövünmeden, bağırmadan, içli içli, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar. Ağlar, ağlar da ağlar.
"İçinde bir merdiven var, onu kullan" diye bir ses çınlar kulaklarında. Ne? der. Anlamaz. Ne, bir daha söyle lütfen! diye yalvarır. Çıt yok. İçimdeki merdiven diye sayıklar. İçimdeki bir merdivenle dışımdaki bir kuyudan nasıl çıkarım ki diye söylenir. Yerinden kalkar, bir kuyuya bir kendine bakar. Tamam madem der, ben de oturur beklerim. Ne çabuk bir karar. Her çabuk karar gibi çuvallamaya mahkum... Sırtına duvarı verip oturur. Karar verdiği gibi beklemeye başlar. Neyi bekliyorum? diye sorar kendine. Kuyudan çıkmayı elbette gerzek! diye çıkışır. Kendiyle sürekli kavga hâlinde olması asabını daha da bozar. Ahh der, bari müzik olsaydı yanımda. Hiç değilse kendimi bu kadar çok duymazdım. Müziksiz şurdan şuraya gitmezdi. Fakat kulağında hiçbir ezgi yoktur şimdi. Sevdiklerini hatırlayıp mırıldanmaya çalışır. Mozart'ın Requiem'i gelir aklına. Ölüyor muyum yahu diye hemen kovalar. Ajda Pekkan'ın Düşünme Hiç'ini bulur kulağının derinliklerinde. Hah tam bana uygun diye düşünür. Hiç düşünmeyeyim. Nasıl hiç düşünmeyeceksem! der sonra. Piazzolla'dan ya da Jobim'den bir şeyler, ıhh, Enver İbrahim ya da Dalaras, olmaz. Celentano ve Mina olabilir mi, Coltrane ya da Badalamenti, sıkılır olmayan müzikleri aramaktan. Nasıl düştüm böyle hiçbir şeysiz kuyuya der, nasıl Allah'ım nasıl?